5 Ocak 2013 Cumartesi

lozan zafer mi hezimet mi


kadir mısıroğlu'nun lozan müzakereleri hakkında kitabı. başlıca kaynaklarından birinin rıza nur'un hatıraları olması hasebiyle dikkate değer olmakla birlikte, yazarın heyecanlanıp tarafgir davranmış olması ihtimaline dikkat ederek okunmalıdır. sebil yayınlarından çıkmış idi.

ayrıca taha akyol'un televizyondaki programının bir bölümünde ilginç bir şekilde incelenmiş sorudur. taha bey'in misafirinin adını maalesef hatırlayamıyorum, programın hepsini izleme imkanım da olmadı, ama tekrar yayınlanırsa kaçırmamak gerekiyor galiba. sorunun cevabına gelince, muhtemelen ne zaferdir, ne hezimet. tarih yazı mı tura mı gibi basit cevapları olan basit sorulardan meydana gelmiyor. sevr'e nisbet edince, hezimet saymamak gerektiği ortada. ama "şunu yapmak mümkün dildi, bu imkansızdı, yapılabilecek olanın en iyisi buydu" gibi açıklamalar da hadiseyi bir zafer gibi göstermeye yetmez. hırsız karanlık köşede yolunuzu keser, "ya paranı ya canını" der. üç kuruş için cengaverlik etmeyip canınızı kurtarmanız zafer midir? bir anlamda evet, bir anlamda hayır. sorunun cevabı önemli değil aslında, çünki soru hatalı. her şeye 0 veya 1 gibi bir değer atamak zorunda değiliz. bir mesele de şu: masada elimizin ne kadar kuvvetli olduğu ayrı bir husustur, müzakerelerde o elin ne kadar usturuplu manevralarla kullanıldığı, mevcut şartlarda yapılabilecek olanın en iyisinin yapılıp yapılamadığı ayrı bir husustur. rıza nur bir müzakereci olarak ismet paşa'yı hiç takdir etmiyor, ama elbette bu da rıza nur'un görüşü.

sorunun cevabının bir kısmı da taha akyol'un ama hangi atatürk adlı kitabında geçiyor. ismet paşa bir müzakereci olarak, en azından başlarda gayet acemi, diplomatik teamüllerden bihaber. babıali'nin kurt diplomatları, muhtemelen kendilerine güvenilmediği için hadisenin dışında bırakılmış. bizimkilerin bütün telgraf muhaberesi ingilizlerin elinden geçiyor, kahvaltı masalarında okuyorlar. musul müzakerelerinde bir seri taktik hata yaplıyor. türk tarafının stratejisi, küçük olsun, bizim olsun, kapitülasyonsuz olsun, bize kimse karışmasın, işimize bakalım tarzında. hukuki kapitülasyonların kaldırılabilmesi için, batılı kanunların kabul edileceği vaadi veriliyor. ingilizler bu tür metne geçmeyen tavizlerde sonradan yan çizmek adetinde olsa da, biz sözümüze sadık kalıyoruz, müslümanlara ayrı, gayrımüslimlere ayrı kanunlar tatbik edilmesini engellemek uğruna, müslümanlar için de hristiyanların kanunlarını kabul ediyoruz. musul konusu lozan sonrasına bırakılıyor, ayrıca görüşülüyor. o dönemde artık musul'dan ümit kesmiş olmalıyız, ismet paşa musul müzakerelerini sürdürürken, gazi yakından takip etmiyor, şapka meselesi gibi farklı gündem konularıyla ilgileniyor. ismet paşa da direnmiyor, ingilizlerin bir ara, ortalama bir çözüm olarak teklif ettiği musul vilayetinin büyük kısmının ingilizlerde kalması, ama türk sınırının daha güneye, düzlük araziye çekilmesi şıkkı bile gündeme gelmiyor. musul petrolleri konusunda ingiliz hükümeti kendi heyetine %15'e kadar pazarlık payı bıraktığı halde, ilk teklif edilen %10'a razı oluyoruz. mecliste sert tartışmalar oluyor, musul'un misak-ı milli'ye dahil oluşu kadar, dağlardan geçecek sınırın ileride emniyet zaafı meydana getirebileceği yönünde itirazlar geliyor. musul'u bütün olarak almak için diretirken, savaşa devamı göze alamayıp hepsinden vazgeçiyoruz.
#2257641 - sirkencubin  - 17.10.2011   23:47

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder