kadir mısıroğlu'nun
lozan müzakereleri hakkında kitabı. başlıca kaynaklarından birinin rıza nur'un hatıraları olması hasebiyle dikkate değer olmakla birlikte, yazarın heyecanlanıp tarafgir davranmış olması ihtimaline
dikkat ederek okunmalıdır. sebil yayınlarından
çıkmış
idi.
ayrıca taha akyol'un televizyondaki programının bir
bölümünde ilginç bir şekilde incelenmiş sorudur. taha
bey'in misafirinin adını maalesef hatırlayamıyorum, programın hepsini izleme
imkanım da olmadı, ama tekrar yayınlanırsa kaçırmamak gerekiyor galiba. sorunun
cevabına gelince, muhtemelen ne zaferdir, ne hezimet. tarih yazı mı tura mı
gibi basit cevapları olan basit sorulardan meydana gelmiyor. sevr'e nisbet
edince, hezimet saymamak gerektiği ortada.
ama "şunu
yapmak mümkün değildi, bu imkansızdı, yapılabilecek olanın en iyisi
buydu" gibi açıklamalar da hadiseyi bir zafer gibi göstermeye yetmez. hırsız
karanlık köşede
yolunuzu keser, "ya paranı ya
canını" der. üç kuruş için cengaverlik etmeyip canınızı kurtarmanız zafer midir? bir anlamda evet, bir anlamda hayır. sorunun
cevabı önemli değil aslında, çünki soru hatalı.
her şeye 0 veya 1 gibi bir değer atamak zorunda değiliz. bir mesele de şu:
masada elimizin ne kadar kuvvetli olduğu ayrı bir husustur, müzakerelerde o elin ne kadar usturuplu manevralarla kullanıldığı, mevcut şartlarda yapılabilecek olanın en iyisinin yapılıp
yapılamadığı ayrı bir husustur. rıza
nur bir müzakereci olarak ismet paşa'yı hiç
takdir etmiyor, ama elbette bu da rıza nur'un görüşü.
sorunun cevabının bir kısmı da taha akyol'un ama
hangi atatürk adlı kitabında geçiyor. ismet paşa bir müzakereci olarak, en azından başlarda gayet acemi, diplomatik teamüllerden bihaber. babıali'nin kurt
diplomatları, muhtemelen kendilerine güvenilmediği için hadisenin dışında bırakılmış. bizimkilerin
bütün telgraf muhaberesi ingilizlerin elinden geçiyor, kahvaltı masalarında
okuyorlar. musul müzakerelerinde bir seri taktik hata yaplıyor. türk tarafının
stratejisi, küçük olsun, bizim olsun, kapitülasyonsuz olsun, bize kimse karışmasın, işimize bakalım tarzında. hukuki kapitülasyonların kaldırılabilmesi için, batılı
kanunların kabul edileceği vaadi veriliyor. ingilizler
bu tür metne geçmeyen tavizlerde sonradan yan çizmek adetinde olsa da, biz
sözümüze sadık kalıyoruz, müslümanlara ayrı, gayrımüslimlere ayrı kanunlar
tatbik edilmesini engellemek uğruna, müslümanlar
için de hristiyanların kanunlarını kabul ediyoruz. musul konusu lozan sonrasına
bırakılıyor, ayrıca görüşülüyor. o dönemde artık musul'dan
ümit kesmiş
olmalıyız, ismet paşa musul müzakerelerini
sürdürürken, gazi yakından takip
etmiyor, şapka
meselesi gibi farklı gündem konularıyla ilgileniyor. ismet paşa da direnmiyor, ingilizlerin bir ara, ortalama bir çözüm olarak teklif ettiği musul vilayetinin büyük kısmının ingilizlerde kalması, ama türk
sınırının daha güneye, düzlük araziye çekilmesi şıkkı bile gündeme gelmiyor. musul petrolleri konusunda ingiliz hükümeti kendi
heyetine %15'e kadar pazarlık payı bıraktığı halde, ilk teklif edilen %10'a razı oluyoruz. mecliste sert tartışmalar oluyor, musul'un misak-ı milli'ye dahil oluşu kadar, dağlardan geçecek sınırın ileride emniyet zaafı
meydana getirebileceği yönünde itirazlar geliyor. musul'u bütün olarak almak için diretirken, savaşa devamı göze alamayıp hepsinden vazgeçiyoruz.
#2257641 - sirkencubin - 17.10.2011
23:47
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder