günlerden bayramdır. "zırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr!!!"
alacaklı tarzı kapı çalma efekti işitilir. koşar adım kapıya seğirtirken "kim
ola acep" diye düşünürsünüz. kapıda boyları belinizle göğsünüz arasında
iki-üç kerata vardır. yüzlerinde samimiyetsiz bir ifade ile, hep bir ağızdan
bayramınızı tebrik etmeye girişirler. ilk gelenlere biraz ders vermek
istersiniz, ciddiye alıp bayramlarını tebrik edersiniz, el öptürürsünüz, ayak
üstü sohbet edersiniz. sabırsızlıkla "ne verecek" diye
beklemektedirler. şekerlerini tutarsınız giderler. sonra yine gelirler. üç gün
boyunca `gremlinler` gibi şeker tuttukça çoğalırlar. artık dersi falan unutur, kapıyı
açar açmaz şekerliği burunlarına dayarsınız. son gelen gruba "şeker bitti"
diye patlarsınız, haber hızla yayılır, başka gelen olmaz.
gelelim şekerlere... eski yıllarda misafire alınan
şekerden tutulurdu bu köftelere. lakin işi ticarete döktüler. eski çocuklar üç
beş şekerle tatmin olurken, yenileri uzak mahallelere kadar uzanıp işi bir
toplama hırsı tadında yaşamaya başladılar. para tercih ediyorlardı, ama o kadar
çoğalmışlardı ki para işi pahalıya mâl olmaktaydı. ne var ki bir avuç para
çocuğu koca bir torba dolusu şekerden daha çok tatmin ediyordu. sonunda
aldıkları şekerleri çok ucuz fiyata şekercilere satmaya başladılar. şekerciler
de vatandaşa aynı şekerleri tekrar tekrar satmaya başladı. neticede kapıya
gelen çocuklar için en ucuzundan, kimsenin yemeyi tercih etmeyeceği tipte
şekerler alınmaya başladı. şimdi bu şekerler şekerci-vatandaş-çocuklar
üçgeninde sonsuz bir döngüye devam etmekteler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder