hakkındaki en kesin bilgi öldüğüdür. sıklıkla bahsi
geçen mısralar alp er tunga sagusundan alınmadır ki sagu kelimesi mersiye
teriminin eski türkçesi olup ölen kişilerin ardından yazılan ağıt türü
manzumeler için kullanılır. "alp er tunga öldü mü" sözü "alp er
tunga öldüğü zaman" şeklinde anlaşılması gereken bir ifadedir, bunun bir
soru olduğu düşüncesi algı kusurundan veya zevzeklikten kaynaklanıyor olabilir.
(sirkencubin, 03.11.2002 00:34)
alpertunga, alp er tunga veya alper tunga
şekillerinde yazılmakta ise de muhtemel doğru imlası alp er tunga veya alp ertunga
şeklinde olmalıdır. kelime divanü lügati't-türk'te arap harfleri ile
kaydedilirken be harfi kendisini izleyen elif ile birleştirilmemektedir. arapça'da
p olmadığı için b yazılmıştır. be kendisinden sonraki harfle bitişebilen bir
harftir ve eğer o devirde kelime alper tunga veya alpertunga şeklinde algılansa
idi be ve elif bitiştirilirdi. er ile tunga ayrı yazılmıştır, ancak re harfi
kendisinden sonraki harfle birleştirilmez. dolayısı ile kesin bir şey söylemek
mümkün değildir. bununla birlikte ertuğrul, ersungur gibi örneklerle ve alp
manas ile karşılaştırıldığında doğru imlanın alp ertunga şeklinde olması mümkün
görünmektedir.
alp, muhtemelen moğolca kökenli bir kelimedir ve
yiğit, kahraman manasına gelmektedir. er, erkek manasına gelen türkçe bir kelime
ise de savaşçı, asker manasına da kullanılabilmektedir. tunga ise bir hayvan
olup, pars, aslan veya kaplan olabileceği ileri sürülmüştür. şahsi kanaatim en
muhtemel olanın pars olduğu şeklindedir. böylece nasıl tuğrul bir kuşun adı ise
ve ertuğrul da erkek tuğrul manasında bir bileşik isim ise ertunga da erkek
pars manasına gelen bir isim olabilir. alp kelimesinin sıfat türü bir unvan
olarak kullanıldığı alp manas örneğinde görüldüğü gibi "yiğit ertunga"
manası kastedilmek üzre alp ertunga denmiş olabilir. (sirkencubin, 24.11.2002 08:58)
bir dörtlük de şöyle olacak:
(imlasından emin değilim)
aldı özim konukı bardı közim yarukı kanda erinç
kanıkı emti budun udgarur
bugünki türkçeyle:
aldı özüm konuğu(nu)* söndü gözüm ışığı nerede
acaba ...** şimdi millet(ini) uyandırır
* yani "canımı aldı"
** bu mısraın mealini "o acaba şimdi nerededir"
şeklinde hatırlıyorum. (sirkencubin, 28.06.2007 07:40)
hatırladığım kadarıyla dlt'de elif-lam-be elif-ra
te-nun-kef-elif harfleriyle gösterilir, bu durumda bu durumda latin harfleriyle
transkripsiyonunun ng şeklinde yapılması daha uygundur. nun-kef, ñ için
kullanılmışsa bile, bunun tek bir n harfiyle gösterilmesi daha hatalı bir
okuyuşa yol açar. (sirkencubin, 13.03.2008 12:14)
meseleyi analiz edecek olursak esas itibariyle üç
konu karşımıza çıkmaktadır: 1. alp er tunga ismi orijinal kaynaklarda nasıl
yazılmaktadır? 2. sözkonusu kaynakların yazıldığı dönemde bu isim nasıl
telaffuz edilmekteydi? 3. bugün latin harfli transkripsiyonda nasıl yazılmalı?
ilk sorunun cevabı, bildiğim kadarıyla sadece dlt'de
var, bir müsait zamanda tekrar bakmakta fayda var, ola ki yanlış
hatırlıyoruzdur.
ikinci sorunun cevabı olarak önerilen ñ görüşü yeni
değildir, kaynak veremem, ama kelimenin tuña veya toña okunması gerektiğinin
yazıldığını gördüğümü hatırlıyorum. aruz vezni hakkındaki tespitler orijinal, ancak
aruz kesin bir delil teşkil etmez. en usta şairler bile zaman zaman imale ve
zihaf yoluna başvurabilir. hele vezne uymak için alternatifiyle değiştirmenizin
mümkün olmadığı bir özel isim sözkonusu ise, delil daha da şüpheli hale gelir.
kelimenin nun olmadan sadece kef ile yazıldığını ve
ñ okunması gerektiğini kabul etsek bile, bilimsel metinler için uygun gösterim
n değil ñ olacaktır, n yazmak hatalı olması ihtimali bulunan bir imlayı, hatalı
olduğu kesin olan bir imla ile değiştirmekten başka mana taşımaz. n, ñ değildir,
ama ng, ñ olarak anlaşılabilir. bilimsel metinlerin dışındaki durumlar için
yerleşik ng imlasını değiştirmek için sebep göremiyorum, ama isteyen doğru
bulduğu şekilde yazabilir elbet. (sirkencubin, 13.03.2008 14:17)
meseleyi analiz edince karşımıza çıkan meseleleri
inceleyelim...
orijinal kaynak nedir? kaynak kritiği konusunu
merak edenleri zeki velidi togan hocanın tarihte usul adlı eserine yönlendirip
kısaca söyleyelim: alp er tunga ismi bahis mevzuu olduğunda orijinal kaynak
kaşgarlı mahmud'un eseridir. az yazmamız veya kötü saklamamız yüzünden kendi
tarihimiz konusunda başkalarının yazdıklarına, suyunun suyu kaynaklara muhtaç
kalan bir millet olsak da, dlt hiç de suyunun suyu bir kaynak değildir, kaşgarlı
da bizzat türktür.
sorunu eskilerin kelimeyi nasıl yazdıkları değil, nasıl
okudukları olarak vaz' etsek bile, henüz elimizde eskilerin konuşmalarını
tesbit eden bir cihaz olmadığı için yazdıklarından ipucu olarak faydalanmak
durumundayız. "bu adam bunu niye böyle yazdı" diye düşünürken, aynı
zamanda "acaba nasıl telaffuz ediyordu" diye sormuş oluruz. elimizde
dlt gibi bir kaynak bulunduğu için avrupalı türkologların neyi niye nasıl
yazdığına fazla kafa yormak mecburiyetinde değiliz, onun yerine kaşgarlı'nın
neyi niye nasıl yazdığına dikkat etsek vaktimizi daha verimli değerlendirmiş
oluruz.
bilim çalışması yazılı bir çalışma olduğundan, hatta
tarih de yazıyla başlatılan bir şey olduğundan telaffuz meseleleriyle kendimizi
sınırlandırmamız yerinde olmaz. ñ sesi çıkaramayanlar n mi demeli, ng mi demeli,
bu kendi meseleleri. bazı kimseler de r sesini çıkaramıyorlar, ama güzel güzel
r yazabiliyorlar.
imale ve zihaf meselesi, alp er tunga sagusu
bağlamında değil, genel olarak aruzun delil olarak kullanılıp kullanılmayacağını
irdelemek için seçilmiş bir örnek. daha basit anlatırsak, şairler her zaman
vezni tutturamazlar, veznin tutmuyor olması, bir kelime hakkında hüküm vermek
için kesin delil değildir, bir ihtimali gösterir. ilk mısra ne kadar önemli
olursa olsun, kullanmak zorunda olduğunuz, mısrada geçmesi şart olan kelime
vezne uymuyorsa ne yapacaksınız? farz edin ki tokugawa ieyasu sagusu
yazıyorsunuz ve aruz kullanmaya karar verdiniz. to-ku-ga-wa-i-e-ya-su... bütün
heceler açık, hangi vezne uyduracaksınız bunu? kelimenin tun-ga değil tu-ña
olması ve vezne uyması mantıklı bir düşünce, ama kesin bir ispat değil. (sirkencubin,
14.03.2008 08:55)
giderek daha eğlenceli hale gelen bir büyüğümüzdür.
bilim çalışması yazılı bir çalışmadır. sözlü
gelenek bilim çalışması değildir, ancak bilim çalışmasına malzeme teşkil
edebilir.
içinde alp er tunga geçen bir bilimsel çalışma
kaleme alıyorsanız; kitap, makale veya sözlü tebliğ için görsel malzeme
hazırlıyorsanız, kullanacağınız imla bilimsel açıdan gerekçelendirilmiş bir
imla olmalıdır. eğer kelimede ñ sesinin geçtiğini düşünüyorsanız, bu sesin üç
türlü gösterilişi vardır: ñ, ŋ veya ng. teknik veya pratik sebeplerle ñ veya ŋ
kullanamıyorsanız veya kullanmıyorsanız, ng yazmak da istemiyorsanız, bir
köşeye neden öyle bir seçim yaptığınızı açıklayan bir not iliştirirsiniz, sözgelimi
"pratik olması açısından kelimeler bugünki telaffuzlarıyla transkripte
edilmiştir" der ve ilgili dönem açısından soñra yazılması gereken bir
kelimeyi, neden sonra diye yazdığınızı açıklarsınız. böylece insanlar kelimeyi
yanlış okuduğunuz gibi hatalı fikirlere kapılmazlar. o anda incelediğiniz konu
açısından transkripsiyon fontu kullanmanız gerekli değilse, kimse bunu sorun
etmez. sözgelimi metni içerdiği tarihi bilgi açısından inceliyorsanız, sonra mı
yazıyor, soñra mı yazıyor, dert değildir. halbuki ses farklılıklarının önem
kazandığı, dilbilimle ilgili bir konu hakkında yazıyorsanız ve bütün sesleri
doğru göstermek gibi bir iddianız varsa n yazamazsınız, ñ, ŋ veya ng yazmak
zorundasınız. bilimsel bir çalışma değil de keyfekeder bir metin yazıyorsanız, ne
isterseniz yazın, kimsenin derdi değil.
aruz konusuna gelince, bilmem hiç rastladınız mı, yahya
kemal, mehmet akif gibi bazı şairlerin, aruzu baki ve fuzuli gibi bazı
şairlerden daha ustaca kullandıklarından bahsedilir bazen. ciddiye almıyorsanız,
bir ara fuzuli divanını açıp elinize kalemi alın ve vezin bakımından inceleyin.
hâlâ iyi bir şairin aruzu her zaman ve her yerde kullandığı görüşünü koruyor
olursanız, gelin bize de söyleyin, hmmmm diyelim.
aslında bütün hata, arslanlar gibi milli hece
veznimiz dururken gül gibi saguyu aruzla yazan işgüzarda.
mesela:
madem yok başka işin
olsun kancık eşeğin
demek varken, ne gerek var bunlara?
(sirkencubin, 14.03.2008 11:05 ~ 11:08)
alp er tunga der ki: "armutla armutoloji
arasındaki farka kafası basmayan adamlara laf anlatmaya çalışmak bizatihi
armutluk gibi bir şeydir." walla...
çalışma soruları:
1) ilahi vahiy olmayan, ancak bir kaynak olan dlt'nin
karşısına konabilecek daha objektif, daha bilimsel bir bilginin kaynağı nedir?
2) iyi şairlerin eserlerinde vezin hatalarına
rastlanabilir cümlesiyle, vezin hatası varsa kötü şairdir cümlesi arasındaki
etimolojik, filolojik, semantik, romantik farklar nelerdir?
şudur yani olay:
… bebeğim, sen daha toysun
bir fırın ekmek ye ki karnın doysun
daha da sana cevap yetiştiren
armut kere armut olsun
(serbest vezin) (sirkencubin, 14.03.2008 13:52)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder