20 Ocak 2013 Pazar

türkçe tıp terimleri meselesi / ekşi


uzun bir hikayedir. hadise önce anadolu'da beylikler döneminde başlamıştır (uygurlar dönemine kadar uzatmayalım konuyu). selçuklular döneminde neredeyse hiç türkçe kitap yazılmamış olmasına mukabil, beylikler döneminde türkçe’nin öne çıkmaya başlaması ile bir terimler meselesi gündeme gelmiştir. o gün bu konunun sistemli olarak tartışılıp tartışılmadığını bilemiyoruz, ama zaman zaman yazarlar konu ile ilgili fikirlerini belirtmişler ve tıp terimlerini karşılayacak türkçe kelime bulmakta sıkıntı çektiklerini ifade etmişlerdir. türkçesini bulabildikleri kelimelerin türkçelerini kullanmış, ama bol miktarda arapça farsça terimi de kabul etmişlerdir.

daha sonra tıbbiye döneminde bu sefer fransızca terimleri türkçe'ye aktarma meselesi ortaya çıkmışr. neredeyse sırf ders kitapları türkçe'ye çevrilemediği için ve türkçe ders verecek hoca bulunamadığı için türkiye'de modern tıp eğitimi fransızca olarak başlamıştır. oldukça sancılı bir sürecin sonunda yerli bir tıp terminolojisinin oluşturulması barılmış, hızlı bir tercüme faaliyeti başlamış ve tıp eğitiminin türkçe verilmesi mücadelesi olumlu sonuç vermiştir. ne var ki dönemin dil anlayışı kadar, henüz türkoloji çalışmalarının yeterli seviyede olmaması yüzünden oluşturulan yerli terminoloji büyük oranda arapça kökenli kelimelere dayanmaktadır. tutarlı bir terminoloji oluşturulmuşsa da çok pratik değildir sonuçlar.

dil devrimi ile bu terminoloji rafa kaldırılır ve her bir terimin yerine bir öztürkçe karşılık icat edilmeye başlanır. ancak işten anlayan bir ekibin kolları sıvaması yerine her canı çeken bir kelime uydurduğu için kısa sürede anarşi başlar. o saatten sonra eski terimlere dönmek de mümkün olmadığı için uluslararası terminoloji kabul edilir.

bir ülkede bilim dilinin millî dil olması, millî bir mesele olmasının ötesinde pratik sebeplerle de elzemdir. ancak bilim terminolojisinin ne ölçüde "öz-anadilde" kelimelerden meydana gelmesi gerektiği hayli tartışmalı bir konudur. bunun asgari sınırı halk tarafından kullanılan, gündelik dile geçmiş ve bilhassa tıp bilimi göz önünde bulundurulduğunda, bilim adamı-halk iletişimi için gerekli kelimelerin anadilde olmasıdır. türkçe'nin durumuna bakılınca bu sınırın az çok elde bulunduğu görülmektedir. peki azami sınır olmalı mıdır, olabilirse nereden geçmelidir? bu sınırın yerini tayin ederken, farklı dil anlayışları gündeme gelmektedir. bunun yanında pratik meseleler de ortaya çıkmaktadır. türkçeleşmiş kelimeleri türkçe kabul edebilme imkânı pekâlâ bilim terimlerine de tanınabilir. bu durumda bütün bir uluslararası tıp nomenklatürünü öztürkçe kelimelerle değiştirmek mecburiyeti de hissedilmez. üstelik bilimin büyük oranda başka ülkelerden devşirilmek suretiyle elde edildiği bir ülkede, bu konuda yeterli hassasiyet gösteril(e)miyorken, içerikleri dışarıdan gelen kavanozlara yerli etiketler yapıştırmak gibi bir tavırla, her terimin türkçe kökenli olması gerektiğini savunmak, "içmeye ayranımız var mı da, at üzre seyahat etmekteyiz?" misillu sualleri akla getirmektedir. ingilizce ve fransızca konuşan ülkeler "millî" bilim dili olarak grekçe ve latince esasına dayanan terminolojiyi kullanmaktadır. almanlar ise öz almanca konusuna hassasiyet göstermişler ve içinden çıkılmaz bir terminoloji meydana getirmeyi başarmışlardır. bilim terimlerinin hassasiyetleri, kesin tanımlılıkları, birbirleri ile ilişkileri gibi bir çok teknik yönünü zedelemeden tercüme edilmeleri zaten zor bir iş iken, bir de bunun hedef dilin dil zevkini zedelemeyecek bir şekilde (bkz: windows türkçesi) gerçekleştirmek imkansıza yakın derecelerdedir. bilim adamlarının terminoloji konusunu odağa almak yerine, bilimin kendisine odaklanmaları ve terimler konusunu da ihmal etmemekle birlikte kısmen talî bir konu olarak ele almaları ve ayrıntıları zamana bırakmaları yerinde olacaktır.

(sirkencubin, 06.11.2003 10:07 ~ 10:08)

üniversitelerde türkçe eğitime geçiş:


tartışmaya başlamadan önce sapla samanın birbirinden iyice ayrılması gereken konudur. böyle her şeyi birbirine katarak sadece düşüncelerimizin salataya döndüğünü göstermiş oluyoruz ki, bu zihin gelişimimizin durumu açısından hayırlı bir alamet değil. doğrusu bu şartlarda türkçe eğitim versek ne olur, gavurca eğitim versek ne olur, söylemek zor. pek fark yok galiba, eğitim meselesini temelinden bütün olarak ele alıp incelemek lazım ki, eğitim dili de bu bütünün bir parçası sadece.

bu konu tartışılırken birbirine karıştırılan kavramlardan en önemlileri yabancı dilde terminoloji kullanmak ve yabancı dilde eğitim vermek hususları. bunlar iki ayrı başlık. türkçe eğitim verilirken de yabancı dilde/ uluslararası terminoloji kullanılabilir. bir başka sıkıntı da ülke olarak ihtiyaçlarımızın neler olduğu konusunda dengeli bir fikre varamayışımız. uluslararası bilim dünyasında yerimizi almamız hayati bir konudur. kendi kültürümüzü koruyup geliştirmemiz de hayati bir konudur. öyle olmadığını düşünenler de var galiba, ama bunun tartışmasına girmek istemiyorum. bu iki hayati önceliğin birini diğeri için feda etmemiz gerekmez diye düşünüyorum, ikisini bir arada ele almak mecburiyetindeyiz.

(sirkencubin, 24.05.2004 09:39)

üniversitelerimizdeki dil emperyalizmi sorunsalı:


insanların kendilerini tarif etmek için ihtiyaç duydukları hareket noktalarını kendi tarihlerinin, coğrafyalarının, kültürlerinin dışında aradıkları bir ülkede, saçma sapan boyutlara ulaşmasının hayret verici olmadığı bir hal. tek kelimeyle kompleks. kraldan fazla kralcı olmak durumunun başka bir şekli. emperyalistler bile bizden bu kadarını beklemezdi zannederim. bu tamamen kendi marifetimiz. ancak konunun türk dili üzerinde gerçekleştirilen tahribat ile bağlantısı da gözden kaçırılmamalı. budanmış ve ifade imkanları köreltilmiş, devamlılığı sekteye uğratılmış bir dil, düşünmek için, üretmek için uygun bir vasıta teşkil edemeyeceği için kaçınılmaz olarak bilim çalışmalarında yabancı dillere yönelme eğilimi ortaya çıkmaktadır. yabancı dil eğitimi, yabancı dilde eğitim ve terminoloji problemi gibi konuları birbirinden ayıramamak vaziyeti çetrefilleştirmektedir. birileri empoze etse de etmese de yabancı dil eğitimi şarttır. üniversite eğitiminde yabancı dile başvurulması ise, dış dayatmalardan ziyade biraz mecburiyetten, biraz da vizyon darlığından olmak üzre, daha ziyade iç şartlar neticesinde ortaya çıkmıştır. konuyu tartışırken yabancı dilde cümle kurmak ile yabancı dilde terim kullanmak ayrı ayrı mütalaa edilmelidir.

tıp fakültesinde yabancı dilde eğitim ilk anda ortaya çıkmıştır. 1839'da açılan tıbbîye'de öğretim dili fransızcadır. ancak söz konusu uygulama tamamen yerli inisiyatif ile ortaya çıkarılmıştır. doğrudan yabancılar tarafından açılmayan okullarda fazlaca emperyalist etkiler aramak biraz paranoyakça bir tavır. ortada bir komplo varsa da, daha ziyade kendim ettim, kendim buldum türü bir komplodur.
(sirkencubin, 12.03.2003 01:18)

(sirkencubin 02/11/2011 00:37) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder