5 Ocak 2013 Cumartesi

ahmed haşim


ahmed haşim de yahya kemal gibi, lisede edebiyat okuyup saha hakkında engin malumat edinen bilumum zevat tarafından eski tarz bir şair olarak algılansa da, işin doğrusu yahya kemal gibi ahmed haşim'in de modern şiir anlayışının türkiye'deki temsilcilerinden olduğudur. aruzla yazmış olmaları ve sırtlarını şeyh galib vasıtasıyla geleneğe dayamış bulunmaları bir yana, türk şiirine ciddi bir teceddüd nefesi üflemişlerdir. diğer yandan takipçileri olan nesil, her ikisinin de talebesi olup ikisi arasında ikiye bölünmüş bulunan ahmet hamdi tanpınar gibi bir kaç istisna bir yana bırakılırsa, ders almak ve şiir söylemek yerine put yıkma cengaverliğine kalkışmıştır. ahmed haşim türkçe'nin son asrında yetiştirdiği nadir şairlerden olduğu halde, en çok alay mevzuu olan ve en az anlaşılan şairlerden olmuştur. bugün ortalığı saran şiir sefaletinin faturasını hangi tarafa yazmalı bilmem. en iyisi "melali anlamayan nesli" ciddiye almak tenezzülünde bulunmamaktır.

(sirkencubin, 04.02.2003 21:14 ~ 01.08.2003 10:15)

yahya kemal ile ahmed haşim arasındaki geçimsizlik düşünülünce gerçekten de birbirlerinin mafevkıne çıkmak istemiş olabilecekleri bir yana, bütün benzerliklerinin ötesinde iki şairin farklı oldukları, çok da fazla mukayese edilmemeleri gerektiği, aralarında "alt-üst" ilişkisi bulunamayabileceği kanaatindeyim. meşrebleri arasında fark vardır: biri bir deryanın yüzünü baştan başa fethetmeye çıkmış, diğeri bir gölün dibini bulma azmiyle daldıkça dalmıştır. biri cepheyi tezyin eder, her dala konar, her telden çalar biraz hercai, çokça ihtişamlı, debdebeli bir dil imarcısıdır. diğeri cepheden ziyade deruna bakar, türkçe'yi sonradan öğrenmekten olacak, cephesi biraz derbederdir zaten. belli bir mevzuu vardır, nasreddin hoca gibi sazın doğru yerini bulmuştur, hep oradadır. halet-i ruhiyenize göre bir vakit birini diğer vakit diğerini tercih edebilirsiniz.

(sirkencubin, 04.02.2003 21:25 ~ 01.08.2003 10:16)

oturup şiir anlayışını yazan şairlerimizdendir. şiir hakkında bazı mülahazalar başlıklı bu yazı dergah dergisinde neşredilmiştir (nr. 8, 5 ağustos 1337/ 1921, s.113-114). dergah yayınları tarafından çıkarılan "bütün şiirleri"nin baş kısmında da yer alır. yazı baştan sona umumiyetle şiirde mânâ kavramı etrafında dolaşmaktadır. ahmed haşim'in aleytarlığı şiirde mânâya değil, şiiri nesir ve fikir yazısı haline sokmaya yönelik mânâ anlayışınadır. şiir öncelikle bir duyuş meselesidir, his ve hayal işidir, gündelik mantığın kenarında kalan ve gündelik dille ifade edilemeyeni söyleme gayretidir. hal böyle olunca müphemlik ve semboller kaçınılmaz vasıtalar halini alır.

"mevzu, gece içinde güller gibi, cümlenin ahenkli karanlığında ve muattar heyecanı içinde bir nîmekl olarak, ancak sezilir bir halde bırakılırsa muhayyile onun eksik kalan aksâmını ikmâl eder ve ona hakikatten bin kerre daha müheyyic bir vücut verir. harabelerin, uzaktan gelen seslerin, nâtamam resimlerin, kaba yontulmuş heykellerin güzelliği hep bundandır."

evet, şiir -aslında san'at- öncelikle bir güzellik işidir.

(sirkencubin, 04.02.2003 21:38 ~ 21:50)

falih rıfkı şöyle der: "haşim yalnız herkesle değil, ara sıra kendisiyle de bozuşur bir adamdır. fakat yalnız zevksizlerle barışmaz." falih rıfkı'nın yazdıklarından okuduğum satırlar arasında, hatırladığım kadarıyla yalnızca bu okumaya değer bir ifade ihtiva eder. şiir aynı zamanda bir zevk meselesidir ve belki de zevk de biraz iz'an meselesidir.

(sirkencubin, 04.02.2003 21:43)

ömrüm benim bir ateşti, beşir ayvazoğlu'nun ahmed haşim hakkındaki nefis biyografisi, okunması gereken bir eserdir. bir yandan bunu okurken bir yandan da ahmed haşim'in şiirlerini okuyunca katmerli bir lezzet kazanıyor.

(sirkencubin, 05.02.2003 19:53 ~ 19:56)
#2273191 - sirkencubin  - 29.10.2011   14:24

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder