sene bin beş yüz
bilmem kaçlar, mevsim sonbahar, kış, ilkbahar, yaz, sonbahar... erasmus adında
bir gemi, hollandalı tayfa, blackthorn adında ingiliz kaptan, cümlesi protestan.
ispanyol gemilerinden kaçarkene (ki onlar da katoliktir ve de hiç hazzetmezler
protestanlardan) sıkışır, magellan geçidinden geçip pasifiğe çıkarlar. magellan
geçidinin yeri o aralar pek bilinmemektedir, sır falan filandır, lakin yakışıklı
kaptan blackthorn portekizlinin birinden olayı öğrenmiştir. hazır
pasifiğe kadar gelmişken japonya'ya kadar bir gidelim derler. giderler, giderler,
giderler... kolomb'un amerikayı keşfi meselesinin benzeri bir macera ile, "acep
hagatten japonya diye bir yer var mı kine?", "var lan, olmaz mı?"
tartışmaları içinde, açlık, susuzluk, hastalık ve fırtınalardan kırıla kırıla
nihayet bütün ümitlerini kaybetmek üzere iken kendilerini japonya'da bulurlar: japonların
ve de baş düşmanları cizvit papazlarının kucağında. japonlar o
güne kadar hiç tanımadıkları vahşet derecesinde sert alışkanlıkları olan bir
topluluktur, ama yine de cizvitlerden daha insaflı oldukları tartışılmaz. kaptan
blackthorn başta delikanlı triplerine girerse de, hanya' yı,
konya'yı ve oosaka'yı anlamakta gecikmez, olaylar gelişir.
#2261452 - sirkencubin - 20.10.2011
22:59
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder