4 Ocak 2013 Cuma

müftüoğlu ahmed hikmet


1870'de istanbul'da doğmuştur. yunanlılar tarafından şehid edilen mora müftüsü abdülhalim efendi'nin torunudur. yedi yaşında babası müftüoğlu sezai beyi'i kaybetmiş, ağabeyinin himayesinde büyümüştür. 1888'de galatasaray mekteb-i sultanîsi'nden mezun olmuştur. bir yandan hariciye nezaretinde çalışırken bir yandan da galatasaray'da muallimlik yapmıştır. bir süre marsilya, pire, poti ve kerç şehbenderliklerinde çalışmış, 1896'da istanbul'a dönerek galatasaray'daki muallimliğine devam etmiştir. Umûr-ı şehbenderî kalemi serhalifeliği yapmış, ticaret ve ziraat nezaretinde çalışmış, galatasaray'daki görevini ise tevfik fikret buraya müdür olunca bırakmıştır. darülfünun edebiyat fakültesi'nde fransız ve alman edebiyatı dersleri vermiştir. 1912'de peşte'ye başşehbender olarak tayin edilmiş, mütareke döneminde istanbul'a dönmüştür. bir süre halife abdülmecid efendi'nin baş mabeynciliği görevini sürdürmüş, daha sonra ankara'da hariciye müsteşarı olarak çalışmıştır. 1927 yılında vefat etmiştir. türk derneği, türk yurdu cemiyeti ve türk ocağı'nın kurucuları arasındadır. peşte'deki vazifesi sırasında türk-macar ilişkilerinin geliştirilmesi için çalışmıştır. çeşitli dil konuları ile ilgili tedkikler yaparak kongrelerde tebliğ etmiştir.

edebiyat ile ilgili bir aileden gelen müftüoğlu ahmed hikmet, edebiyat merakı lise yıllarında başlamıştır. yazarlığa servet-i fünun hareketi içinde başlamış, meşrutiyet'ten sonra türkçülük görüşünü benimseyerek servet-i fünunculardan ayrılmıştır. 1894-1900 yılları arasında hazine-i fünun ve servet-i fünun dergilerinde, müsbet ilimlerle ilgili bazı tercümeleri ve hikayeleri yayınlanmıştır. 1908'den sonra sosyal konulara yönelmiştir. bu dönemde türk tarih ve medeniyeti ile türk birliği konuları üzerinde durmuş ve eserlerinde millî kimliği ön plana çıkarmıştır. yine bu dönemde daha sade bir dille yazmaya başlamıştır.

eserleri: leyla yahud bir mecnunun intikamı (1890), haristan ve gülistan (1901), çağlayanlar (1922), gönül hanım (1920), salon köşeleri, bir tesadüf, bir safha-i kalb, kadın ruhu, silinmiş çehreler, beliren simalar. çağlayanlar isimli hikaye kitabı ve gönül hanım adlı romanı 1000 temel eser serisi içinde tekrar yayınlanmıştır.

(http://www.ulkuocaklari.org.tr/...hikmetmuftuoglu.htm)

yeni rehber ansiklopedisi 1:276-277.

tevetoğlu, fethi, "müftüoğlu ahmed hikmet", iç. müftüoğlu ahmed hikmet, gönül hanım (haz. fethi tevetoğlu), istanbul 1971, s.i-xiv.

eserlerinden örnek alıntılar:

...

altın ordu'da kanun, yasak iki kelimeden ibâretti:

sıra, saygı.

herkes sırasını, haddini, mevkiini bilecek, herkes büyüğünü tanıyacak, sayacak. işte o kadar... bu iki kelimecik milyonlarca halkı idâreye kâfi idi:

sıra, saygı!...

... (altın ordu, çağlayanlar)

*

...

unu kokla, kokla mehmed!

dedi. mehmed siyâvuş arkadaşının perişanlığından, heyecanından ürkmüş. yavaşça içini çekti.

-hayır, iyi kokla! derin kokla! gözlerini kapayarak kokla! koklarken gözlerinin önüne ne geliyor? neresi geliyor? söyle. allah aşkına bütün ruhunla, bütün nefesinle kokla!...

arkadaşının yüzüne doğru çiçeği tutuyor, itiyordu. mehmed siyâvuş:

-istanbul kokusu!

-değil mi? değil mi? fakat neden böyle?

-hani mart içinde, nisan, mayısta, köprübaşında, ufak köşelerinde geniş işportalar, kola takılan ince uzun sepetler içinde, lâleler, zerrinler, şebboylar, menekşeler "bahâriye kokuları!" diye bağıran kara yağız, bıçkın kıyafetli satıcıların önünde demet demet saçılan bu râyihalar... beşiktaş'ın, eyûb'un fulya tarlaları kokuları.. rûhânî bir medeniyet, kudsî bir nezâket kokuları.

ah! vatan!

"misk gibi kokusu canlarda tüter"

güneşi böyle, göğü böyle kokar değil mi?virânesi böyle, mâ'mûresi böyle kokar. sarayı böyle, kulûbesi böyle kokar değil mi? fakat bu mübarek bahçe elimizden gidiyor. istanbul'u kaybediyoruz.

-.....

şimdi korkunç bir sükût... iki genç boyunları bükülmüş, kalbleri durmuş, gözleri fırlamış düşünüyorlardı...

-evet nasıl karşı duracağız?

... (sümbül kokusu, çağlayanlar)

*

...

-günlük hâtıralarımı eski inşâmız ile yazmağa özeneydim şu manzarayı: "arûs-ı târihin tutuk-ı nâzını küşâd" tâbiriyle kaydederdim.

-bu tâbirlerin türkçesiyle yine aynı fikri ifâde edebilir; aynı şeyi yerine getirebilirsiniz.

-hayır yerine getiremem. bakınız, "târih gelininin naz duvağını açmak" cümlesi, dilimizin güzel söyleyişine uygun gelmiyor. bu tıpkı bir dilin şîvesini bilmeyen bir yabancının, başka bir dilden çevirdiği bir paragrafı andırıyor. aralarında hiçbir münasebet olmadığı hâlde, türkçemiz bu hususda tıpkı fransızcaya benziyor. fikirde açıklık istiyor; mânâları akıl ile değil, his ve zevk ile anlaşılacak fârisî birleşik sıfatlara, edadsız benzetişlere türk şîvesi hiç uygun değil.

... (gönül hanım)

...

hayâl-i aşkım yayımlandığında henüz on dört yaşında olan hâşim*'in hocalarından biri de tevfik fikret'tir. ancak şairliği edebiyat hocası ahmet hikmet [müftüoğlu] tarafından keşfedilir. bir yazısında ("ahmet hikmet" ikdam, 21 mayıs 1928) derslerinde iddiasız olan ahmet hikmet bey'in "saded harici olarak söylediği sözlerle" öğrencilerine yeni ufuklar açtığını, hatta bir gün şiir hakkında söyledikleriyle ruhunu tatlı bir aydınlığa boğduğunu anlatmaktadır. ahmet hikmet bey demiştir ki: "fikrin şekilden evvel hazırlandığı hissini veren eserlerde şiir mucizesinin tekevvününe imkân yoktur. âhenk ve kafiyenin tesadüflerinden doğmayan fikirler sanata mâledilemez". hâşim, yıllarca sonra, chartier'nin bir kitabında teyidini bulduğu bu basit fikri benimseyince, bizde tevfik fikret ve fransa'da sully prudhomme gibi şairlerin taşıdıkları koca kanatlara rağmen niçin bir türlü havalanamadıklarını da anlamış ve "belâhatin sirayetine karşı ruhu siyanet için, hayat onu şimdiye kadar daha müessir ve daha sıhhî bir düsturun vücudundan haberdar edememiştir".

abdülhak şinasi*, hâşim'in bir gün dersten sonra bahçede kendisini bulduğunu, edebiyat hocası ahmet hikmet bey'in şiir anlayışı hakkında söylediklerini heyecanla naklettikten sonra "hayatımda şimdiye kadar böyle mühim bir fikir duymadım!" dediğini söylüyor. hâşim, sembolist fransız şairlerinin en güzel eserlerinden oluşan antologie des poetes d'aujourd'hui adlı antolojiyi okuduktan sonra ahmet hikmet bey'in fikrini daha iyi anlamış olmalıdır.

... (ayvazoğlu, beşir*, ömrüm benim bir ateşti, ötüken neşriyat, istanbul 2000, s.52-54.)

dikkati çeken bir husus, ahmed haşim'in ahmed hikmet'ten naklettikleri ile, gönül hanım'da yazarın mehmed tolun'a söylettikleri arasındaki fark. iki ifade arasında takrîben yirmi sene var. ahmed hikmet fikir hakkında fikir değiştirmiş olsa gerek.
#2257804 - sirkencubin  - 18.10.2011   01:11

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder