1870'de
istanbul'da doğmuştur. yunanlılar tarafından şehid edilen mora müftüsü
abdülhalim efendi'nin torunudur. yedi yaşında babası müftüoğlu sezai
beyi'i kaybetmiş, ağabeyinin himayesinde büyümüştür. 1888'de
galatasaray mekteb-i sultanîsi'nden mezun olmuştur. bir yandan
hariciye nezaretinde çalışırken bir yandan da galatasaray'da
muallimlik yapmıştır. bir süre marsilya, pire, poti ve kerç şehbenderliklerinde
çalışmış, 1896'da istanbul'a dönerek galatasaray'daki muallimliğine devam
etmiştir. Umûr-ı şehbenderî kalemi serhalifeliği yapmış, ticaret ve
ziraat nezaretinde çalışmış, galatasaray'daki görevini ise tevfik fikret buraya müdür
olunca bırakmıştır. darülfünun edebiyat fakültesi'nde fransız ve alman
edebiyatı dersleri vermiştir. 1912'de peşte'ye başşehbender
olarak tayin edilmiş, mütareke döneminde istanbul'a dönmüştür. bir süre
halife abdülmecid efendi'nin baş mabeynciliği görevini
sürdürmüş, daha sonra ankara'da hariciye müsteşarı olarak çalışmıştır. 1927
yılında vefat etmiştir. türk derneği, türk yurdu cemiyeti ve türk
ocağı'nın kurucuları arasındadır. peşte'deki
vazifesi sırasında türk-macar ilişkilerinin geliştirilmesi için
çalışmıştır. çeşitli dil konuları ile ilgili tedkikler yaparak kongrelerde
tebliğ etmiştir.
edebiyat ile
ilgili bir aileden gelen müftüoğlu ahmed hikmet, edebiyat
merakı lise yıllarında başlamıştır. yazarlığa servet-i fünun
hareketi içinde başlamış, meşrutiyet'ten sonra türkçülük görüşünü benimseyerek servet-i
fünunculardan ayrılmıştır. 1894-1900 yılları arasında hazine-i fünun ve servet-i
fünun dergilerinde, müsbet ilimlerle ilgili bazı tercümeleri ve hikayeleri
yayınlanmıştır. 1908'den sonra sosyal konulara yönelmiştir. bu dönemde
türk tarih ve medeniyeti ile türk birliği konuları üzerinde durmuş ve
eserlerinde millî kimliği ön plana çıkarmıştır. yine bu dönemde daha sade bir
dille yazmaya başlamıştır.
eserleri:
leyla yahud bir mecnunun intikamı (1890), haristan ve gülistan (1901), çağlayanlar (1922),
gönül hanım (1920), salon köşeleri, bir tesadüf, bir safha-i
kalb, kadın ruhu, silinmiş çehreler, beliren simalar. çağlayanlar
isimli hikaye kitabı ve gönül hanım adlı romanı 1000 temel eser serisi içinde tekrar
yayınlanmıştır.
(http://www.ulkuocaklari.org.tr/...hikmetmuftuoglu.htm)
yeni rehber
ansiklopedisi 1:276-277.
tevetoğlu, fethi,
"müftüoğlu ahmed hikmet", iç. müftüoğlu ahmed hikmet, gönül
hanım (haz. fethi tevetoğlu), istanbul 1971, s.i-xiv.
eserlerinden
örnek alıntılar:
...
altın
ordu'da kanun, yasak iki kelimeden ibâretti:
sıra, saygı.
herkes sırasını,
haddini, mevkiini bilecek, herkes büyüğünü tanıyacak, sayacak.
işte o kadar... bu iki kelimecik milyonlarca halkı idâreye kâfi idi:
sıra,
saygı!...
... (altın
ordu, çağlayanlar)
*
...
-şunu kokla, kokla
mehmed!
dedi. mehmed
siyâvuş arkadaşının perişanlığından, heyecanından ürkmüştü. yavaşça içini
çekti.
-hayır, iyi
kokla! derin kokla! gözlerini kapayarak kokla! koklarken gözlerinin önüne ne
geliyor? neresi geliyor? söyle. allah aşkına bütün ruhunla, bütün
nefesinle kokla!...
arkadaşının yüzüne
doğru çiçeği tutuyor, itiyordu. mehmed siyâvuş:
-istanbul
kokusu!
-değil mi? değil mi? fakat
neden böyle?
-hani mart
içinde, nisan, mayısta, köprübaşında, ufak köşelerinde
geniş işportalar, kola takılan ince uzun sepetler içinde, lâleler,
zerrinler, şebboylar, menekşeler "bahâriye kokuları!" diye bağıran kara
yağız, bıçkın kıyafetli satıcıların önünde demet demet saçılan bu râyihalar...
beşiktaş'ın, eyûb'un fulya tarlaları kokuları.. rûhânî bir
medeniyet, kudsî bir nezâket kokuları.
ah! vatan!
"misk
gibi kokusu canlarda tüter"
güneşi
böyle, göğü böyle kokar değil mi?virânesi böyle, mâ'mûresi böyle kokar.
sarayı böyle, kulûbesi böyle kokar değil mi? fakat bu mübarek bahçe
elimizden gidiyor. istanbul'u kaybediyoruz.
-.....
şimdi
korkunç bir sükût... iki genç boyunları bükülmüş, kalbleri durmuş, gözleri
fırlamış düşünüyorlardı...
-evet nasıl
karşı duracağız?
... (sümbül
kokusu, çağlayanlar)
*
...
-günlük hâtıralarımı
eski inşâmız ile yazmağa özeneydim şu manzarayı: "arûs-ı
târihin tutuk-ı nâzını küşâd" tâbiriyle kaydederdim.
-bu tâbirlerin
türkçesiyle yine aynı fikri ifâde edebilir; aynı şeyi yerine
getirebilirsiniz.
-hayır
yerine getiremem. bakınız, "târih gelininin naz duvağını açmak"
cümlesi, dilimizin güzel söyleyişine uygun gelmiyor. bu tıpkı
bir dilin şîvesini bilmeyen bir yabancının, başka bir
dilden çevirdiği bir paragrafı andırıyor. aralarında hiçbir münasebet olmadığı
hâlde, türkçemiz bu hususda tıpkı fransızcaya benziyor. fikirde açıklık
istiyor; mânâları akıl ile değil, his ve zevk ile anlaşılacak fârisî
birleşik sıfatlara, edadsız benzetişlere türk şîvesi hiç uygun değil.
... (gönül
hanım)
...
hayâl-i aşkım
yayımlandığında henüz on dört yaşında olan hâşim*'in
hocalarından biri de tevfik fikret'tir. ancak şairliği edebiyat hocası ahmet
hikmet [müftüoğlu] tarafından keşfedilir. bir yazısında ("ahmet
hikmet" ikdam, 21 mayıs 1928) derslerinde iddiasız olan ahmet hikmet
bey'in "saded harici olarak söylediği sözlerle" öğrencilerine
yeni ufuklar açtığını, hatta bir gün şiir hakkında söyledikleriyle ruhunu
tatlı bir aydınlığa boğduğunu anlatmaktadır. ahmet hikmet bey demiştir ki:
"fikrin şekilden evvel hazırlandığı hissini veren eserlerde
şiir mucizesinin tekevvününe imkân yoktur. âhenk ve
kafiyenin tesadüflerinden doğmayan fikirler sanata mâledilemez". hâşim, yıllarca
sonra, chartier'nin bir kitabında teyidini bulduğu bu basit fikri
benimseyince, bizde tevfik fikret ve fransa'da sully prudhomme gibi şairlerin
taşıdıkları koca kanatlara rağmen niçin bir türlü havalanamadıklarını da
anlamış ve "belâhatin sirayetine karşı ruhu siyanet için, hayat onu
şimdiye kadar daha müessir ve daha sıhhî bir düsturun vücudundan
haberdar edememiştir".
abdülhak şinasi*, hâşim'in bir gün
dersten sonra bahçede kendisini bulduğunu, edebiyat hocası ahmet hikmet
bey'in şiir anlayışı hakkında söylediklerini heyecanla naklettikten sonra "hayatımda
şimdiye kadar böyle mühim bir fikir duymadım!"
dediğini söylüyor. hâşim, sembolist fransız şairlerinin en güzel eserlerinden
oluşan antologie des poetes d'aujourd'hui adlı antolojiyi okuduktan
sonra ahmet hikmet bey'in fikrini daha iyi anlamış olmalıdır.
... (ayvazoğlu, beşir*, ömrüm
benim bir ateşti, ötüken neşriyat, istanbul 2000, s.52-54.)
dikkati
çeken bir husus, ahmed haşim'in ahmed hikmet'ten naklettikleri ile, gönül hanım'da
yazarın mehmed tolun'a söylettikleri arasındaki fark. iki ifade arasında takrîben
yirmi sene var. ahmed hikmet fikir hakkında fikir değiştirmiş
olsa gerek.
#2257804 -
sirkencubin - 18.10.2011 01:11
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder