tahminen otuz milyon milyon kazak ve uygur'un yaşadığı bölge. çin kaynakları tarafından sinkiang muhtar bölgesi
adıyla anılır. ana hatlarıyla tarım havzası ve çungar havzası şeklinde ikiye ayrılır. güneydeki tarım havzası, taklamakan çölünün
kıyısında, tarım nehri boyunca sıralanmış kaşgar, aksu, hoten, turfan gibi şehirlerin yer aldığı, yerleşik bir hayat tarzı sürdüren ve tarımla
iştigal eden uygurların yaşadığı kısımdır. kuzeyde, tanrıdağları ve altay dağları arasında bulunan çungar
havzasında ise daha ziyade
hayvancılıkla iştigal eden göçebe kazaklar yaşar. muhtar bölgenin baş şehri urumçi iki bölgenin arasındadır. bölgenin tarihi merkezi ise kaşgar şehridir. doğu türkistan türkleri hâlâ arap harfli türk
yazısını kullanmaktadır. bölge,
israil'in iskan politikasını hatırlatır şekilde, yoğun çinli göçü almaktadır.
#54198 - sirkencubin - 20.04.2009
10:37
--- alıntı ---
23/12/1998 tarihini taşıyan bir başbakanlık
genelgesinde (başbakan mesut yılmaz) yurdumuzdaki doğu türkistanlılar'ın, çin aleyhine gösteri yapmalarının engellenmesi talimatı ilgililere
verilmiştir.
genelgede şöyle denilmektedir:
"uluslararası camianın saygın bir üyesi olarak
birleşmiş
milletler ilkelerine ve bu camianın kurallarına uymakla yükümlü olan türkiye'nin temel taşlarını, diğer ülkelerin bağımsızlık,
egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve içişlerine karışılmaması ilkeleri teşkil
etmektedir. bu çerçevede, türkiye'nin
kendi topraklarında, çin halk cumhuriyeti'nin
bölünmesine yönelik olduğu anlam ve izlenimini verecek ya da bölünmesini teşvik edecek eylem ve
davranışlara müsamaha göstermesi,
yukarıdaki ilkelerle bağdaşmayacaktır. doğu türkistan, sincan-uygur özerk bölgesi adı altında çin halk
cumhuriyeti'nin bir parçasıdır.
... anılan vakıf ve derneklerce düzenlenecek
toplantılara, bakanlarımız dahil kamu görevlilerimizin katılmamaları ve kutlama
mesajı göndermemeleri, sözkonusu toplantılarda doğu türkistan bayrağı
asılmaması ve çin halk cumhuriyeti'ni
rencide edici pankartların kullanılmaması. ...gereğini rica ederim."
--- alıntı ---
((http://yenisafak.com.tr/arsiv/2000/nisan/21/nilicak.html))
#356623 - sirkencubin - 18.06.2009
08:57
türkiye cumhuriyeti'nin bölücülere karşı politikası ile çin'in doğu türkistan devletini işgali arasında en ufak bir benzerlik yoktur. herkesle eşit bir siyasi ve hukuki kimliğe razı
olmayıp etnik temele dayalı imtiyaz talebiyle kendi devletlerine karşı
ayaklanan şakîler ve hempâlarının bunu anlama ihtimali de yok galiba...
#356679 - sirkencubin - 18.06.2009
09:32
doğu türkistanla ilgili kitaplardan birinin başlığı, meseleyi güzel özetliyor:
"unutulan vatan, doğu türkistan".
#430749 - sirkencubin - 06.07.2009
13:43
doğu türkistan'da
bu hafta cuma namazı kılınmasının yasaklanmasına rağmen bazı camilerin
önünde kalabalığın toplandığı ve camilerin ibadete açıldığı bildiriliyor.
((http://www.aa.com.tr/tr/urumcide-cuma-namazi-yasaklandi-2.html))
#445518 - sirkencubin - 10.07.2009
11:56
merhum tarihçi bahaeddin ögel, türklere ait en eski
tarihi buluntuların altay dağları ile tanrı dağları arasındaki bölgeden
çıktığını söylüyor. bu bölge,
yani türklerin anayurdu doğu türkistan sınırlarında kalıyor.
#459321 - sirkencubin - 14.07.2009
13:38
haber 7 / azerbaycan
m. fatih öztarsu
hür gök bayrak ve doğu türkistan
13 temmuz 2009 13:52
hakan boz - mehmet fatih öztarsu`nun röportajı
günlük olaylarda olduğu gibi, ferdi ve umumi vicdani duruş; dünyanın dört bir
köşesinde
gerçekleşen zulümler neticesinde
farkına vardığımız mazlum coğrafyalar için de,
bağlı
bulunduğumuz düşüncelere göre şekilleniyor.
çin zulmü altında inleyen doğu türkistan`ın adını anmamız, yakın zaman kadar bir ırkî
yaklaşım
manası uyandırıyorken, mazlum coğrafya bugün az da olsa
toplumun vicdanında özel bir konuma yerleşmiş durumdadır. yine de o bölge adının çeşitli ideolojik gruplar
tarafından kendince telaffuz edilişi gözlerden kaçmayan bir mesele. ancak bu, sadece türkiye`ye has bir durum değil, azerbaycan`da ve diğer türk devletlerinde
de buna benzer yaklaşımlar sergilenmektedir.
önemli olan,
bizim insanî değer yargılarımız ve kökenlerimize sahip çıkışımızdır. bakü`deki milli hassasiyete sahip kişi ve kurumların
tepkileri bütün azerbaycan`ı temsilen
yetiyor sanıyorum. bizler bu tefrikaya bakmadan; türkiye`nin, azerbaycan`ın ve
tüm türk dünyasının doğu türkistan`a ``olması
gereken yeni yaklaşımları`` üzerinde çalışacağız.
çalışma arkadaşım hakan boz`un girişimleriyle,
doğu
türkistan davasının bugünkü
mücadelecilerinden mehmet emin batur ile bir söyleşi gerçekleştirdik. umuyoruz ki, sayın batur`un ifade ettiği meseleler kısa
zamanda türkiye`nin dış politik açılımlarına
dahil olur.
``sadece bir baskıdan söz etmek yanlış olur``
- sayın batur sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
- 1958`de doğu türkistan`ın
yarkent vilayetinde doğdum. 1965`de doğu türkistan davasını
hür dünyada sürdürmek için ailemle beraber türkiye`ye gelip kayseri`ye yerleştik. ilk, orta ve lise tahsilimi kayseri`de
tamamladım. askerden sonra baba mesleği olan ticarete atıldım. şu anda optisyenlik mesleğini icra etmekteyim. 1976`da kurucusu olduğum türkistan gençler
birliği`nin genel sekreterliğini yaptım.
1986 yılında doğu türkistan kültür ve dayanışma
derneğinde genel sekreterlik, genel
başkan
yardımcılığı ve genel başkanlık yaptım.
1999 yılında dernek başkanlığından istifa ettikten sonra hürgökbayrak adlı bir internet
sitesi kurdum. burada doğu türkistan hakkında geniş çaplı yayınlar
yapmaktayız. kayseri`de yerel bir
gazetede günlük kullanmakaleler yazmakta olup, sahibi olduğum istiklal
gazetesinde türkiye türkçesi ve uygurca olarak doğu türkistan ve türk dünyası
ile ilgili son haber ve yorumlara yer
vermekteyim.
- doğu türkistan`daki
çin
baskısı uluslararası kamuoyuna nasıl yansımaktadır?
- doğu türkistan`da
sadece bir baskının varlığından söz etmek eksik ve yanlış bir ifade olur. doğu türkistan çin işgali altında olup, doğu türkistan
halkının tedrici olarak asimile edilmesi, tamamen yok edilmek istenmesi söz
konusudur. doğu türkistan türklerinin asimile edilmek istenmesi ve yok edilmek
istenmesi çalışmalarından dünya kamuoyunun haberi yoktur veya dünya kamuoyu ``üç maymun``u oynamaktadır. doğu türkistan`ın içinde bulunduğu durum ile ilgili olarak bilinen
gerçeklerden bahsetme konusunda dünya devletleri çin pazarını kaybetme korkusu
ile korkak davranmaktadır. doğu türkistan konusuna
olan bu ilgisizliğin temelinde ise,
doğu türkistan halkının türk ve müslüman olması yatmaktadır.
- türkiye`de doğu türkistan`la ilgili ne gibi faaliyetler yürütülmektedir?
- türkiye`de 1954`lerden itibaren isa yusuf
alptekin ve mehmet emin buğra beyler kurdukları sivil örgütler bünyesinde yasal haklarını kullanarak demokratik yollarla
mücadelelerini sürdürmüşlerdir. bu gün de bu mücadele
yine sivil örgütler kanalı ile mevcut şartlar değerlendirilerek sürdürülmektedir.
``türkiye`nin herhangi bir doğu türkistan politikası
olmadı``
- türkiye`nin doğu türkistan`la ilişkileri ne durumdadır?
- türkiye`nin bir doğu türkistan politikasının olduğunu
düşünmüyorum. çünkü göründüğü kadarı
ile türkiye hükümetleri çin`i el
üstünde tutma politikası yürütmektedirler. hal böyle olunca da bir doğu türkistan politikasının varlığından söz etmek abesle
iştigal olur diye düşünüyorum. çin`in nüfus potansiyelinden istifade etmek isteme
yanılgısı ile hareket edilmekteyse de çin ile yapılan ihracat ve ithalat ta aradaki ticari
açık kolay kolay kapatılamayacak
seviyelerdedir. çünkü çin`den türkiye tabir
yerindeyse ancak yüz alıp bir satabilmektedir.
türkiye`nin, çin`in
göndermeyi taahhüt ettiği iki milyon çinli turist potansiyelinden faydalanma düşüncesi vardı. fakat türkiye yetkilileri büyük bir hayal
kırıklığına
uğradılar. çin devleti türkiye`ye turist olarak fakir fukara karnını doyuramayan
sefil çinlilerden
birkaç bin adet gönderdi. bunlarında
bir bölümü ülkesine dönmeyerek çin hükümetinin nüfus ihracı politikası gereğince
türkiye`nin çeşitli vilayetlerinde çöreklendiler.
- türkiye`nin doğu türkistan politikası ne olmalıdır?
- türkiye, doğu türkistan konusunda hazırlıklı olmalıdır. batı türkistan türkleri gibi doğu türkistan`da bağımsızlığını mutlaka kazanacaktır. bu konuda hazırlıklı olmalıdır. türkiye doğu türkistan`ı hiçbir zaman göz ardı edemez, etmemelidir. doğu türkistan`da çok verimli araziler ve yeraltı, yerüstü
kaynaklar bulunmaktadır. eğer türkiye yetkilileri uzun vadede milli kalkınmayı düşünüyorsa doğu türkistan
türklerinin bağımsızlığını asla göz
ardı etmemelidir. türkiye`nin elinde,
yeri geldiğinde
çin`e karşı kullanabileceği doğu
türkistan gibi siyasi, ekonomik ve
uluslar arası strateji açısından çok büyük önem arz eden bir potansiyel vardır.
türkiye doğu
türkistan konusunda tam bağımsız bir devlet
olduğunun bilinci içerisinde politikalar izlemelidir.
- türkiye, doğu türkistanlı soydaşlarına kapılarını açmış mıdır?
- evet. bunu yapmak tarihin ve türk milletine
mensup olmanın üzerine yüklediği bir mesuliyettir.
doğu
türkistanlılara 1950`li yıllardan
itibaren türkiye cumhuriyeti devleti kucak açmıştır.
fakat 1990`lı yıllardan sonra eski sovyetler birliğinin dağılmasını
müteakip kazakistan ve kırgızistan üzerinden bir yolunu bularak türkiye`ye giriş yapan
doğu
türkistanlıların birçoğu türkiye`de
büyük zorluklarla karşılaşmaktadırlar. türkiye`de
oturum alamayan veya türkiye`de vatandaşlık müracaatlarına olumlu cevap alamayanların
birçoğu batı ülkelerine gitmek mecburiyetinde kalmaktadırlar. türkiye hükümetlerinin bu konuda daha sorumlu ve
ilgili davranmaları umulur ve beklenir.
``en büyük darbeyi mesut yılmaz döneminde yedik``
- türkiye`de doğu türkistanlı soydaşlarımız en büyük
darbeyi kimin zamanında yemiştir?
- hiç şüphesiz 1998`de
mesut yılmaz hükümeti zamanında yemiştir.
mesut yılmaz`a 1998 yılının haziran ayında başbakanlık konutunda türkiye`de bir doğu türkistan kültür araştırma merkezi kurulması
hakkında proje verdim. fakat ne yazık
ki; biz olumlu bir cevap almayı beklerken, 23 aralık 1998 tarihinde bir gizli
başbakanlık
genelgesi yayınlayarak ( 23 aralık
1998 tarih ve 1998/36 sayılı gizli başbakanlık genelgesi) bu genelge ile doğu türkistan faaliyetlerinin önü kesildi. bu genelge ile devlet memurlarının doğu türkistan`la ilgili toplantılara katılması, mesaj göndermesi
ve toplantılarda doğu türkistan`ın gökbayrağının asılması
yasaklandı.
- türk halkı doğu türkistan`da zulüm görenlerden haberdar mıdır ve doğu türkistanlılara kim
sahip çıkmaktadır?
- türkiye`de doğu türkistan meselesine en duyarlı kesim
bilindiği gibi türk milliyetçileridir.
biz daha türkiye`ye gelmeden önce de türk milliyetçileri esir türklere ve
dolayısıyla doğu türkistan davasına sahip çıkmışlardır. biz doğu türkistanlıların da dünya
ülkeleri arasında türkiye`yi tercih etmelerinin başta gelen sebebi budur.
- doğu türkistan`daki
mücadele hangi çizgide sürdürülmektedir?
- hiç mübalağasız doğu türkistan`da da, çok zor şartlar altında da olsa çeçenistan`daki,
filistin`deki gibi bir mücadele sürdürülüyor. çin son derece dışa kapalı baskıcı canice
bir iç politika yürütmekte olduğundan dış ülkelere haber ulaşmamaktadır. doğu türkistan`da
milli değerlerin, örf-adetlerin ve de islã¢m dininin korunması
mücadelesi var. doğu türkistanlılar yıllardır çinlilerin yediğini yemedi, giydiğini giymedi,
karşı
karşıya bulunulan bütün zorluklara rağmen her zaman müslüman türkler
morallerini yüksek tuttular. doğu türkistan`da bağımsızlık fikri her geçen gün dalga dalga büyümektedir. işgalci çinlileri telaşlandıran ve korkutan da işte
bu duygular ve milli duruştur.
- türkistanlı mücahitler çin zulmüne karşı ne
tür operasyonlar yürütmektedir?
- doğu türkistan`ın
haklı bağımsızlık
mücadelesinde en büyük sıkıntı işte bu
noktada yatmaktadır. dünyada doğu türkistan davasına gerçek anlamda ve samimi
olarak destek veren bir devlet olmadığından sesimizi milletler arası
platformlarda duyurmakta çok büyük zorluklar yaşıyoruz. fakat biz doğu türkistanlılar olarak dünya devletlerinin davamıza ilgisizliğini bahane ederek bir
kenara çekilmedik. mevcut imkã¢nları kullanarak
demokratik yollarla bağımsızlık mücadelemizi bütün dünyada sürdürmeye çalışıyoruz. diğer yandan da doğu türkistan`da kültürel bir mücadele sürdürülüyor.
tarihçilerimiz, romancılarımız, edebiyatçılarımız bağımsızlık konularını
bir şekilde işliyorlar. gelecek
nesillerin bir milli şuur içerisinde yetişmeleri için gayret ediyorlar. ama bunları üstü kapalı bir şekilde yapıyorlar. çünkü çin anti demokratik bir devlet olduğundan insanların normal yollarla seslerini
yükseltebilmeleri, haklarını arayabilmeleri
doğruları
söyleyebilmeleri mümkün değildir. doğu türkistanlı
mücahitleri silahlı mücadeleye sevk eden sebepler de bunlardır.
``çin lokantaları masum yerler değil, strateji merkezleridir``
- doğu türkistan`ın
bağımsızlık
mücadelesinin önü nasıl kesilmektedir?
- 1990`da sovyetlerin parçalanmasından sonra batı
türkistan`daki türk cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandılar. bu bağımsızlık rüzgã¢rlarının
doğu
türkistan`ı etkilemesinden korkan çin doğu türkistan`ın kuzeyine bir milyon asker yığdı. kazakistan ve kırgızistan`ın kuzeyinden toprak
satın aldı. buralara büyük binalar dikildi ve kalabalık çin aileleri
yerleştirildi. buna benzer iskã¢n
politikaları uyguladı. kırgızistan ve kazakistan ise çin ile ilişkilerini
tehlikeye atmamak için veya çin`in
askeri müdahalesinden çekindiği için çin`in
doğu
türkistan`ın aleyhine olan bütün
taleplerini harfiyen yerine getirmektedir. dolayısıyla kazakistan ve
kırgızistan`daki uygur türkleri büyük tehdit altındadır. kazak ve kırgız
hükümetleri kendi ülkelerindeki doğu türkistanlıların sivil örgütlenmelerine büyük
ölçüde kısıtlamalar getirmektedirler.
- çin neden özellikle türkiye`deki doğu türkistanlıları
tehlike olarak görmektedir?
- doğu türkistan`dan
ayrılmak zorunda kalan doğu türkistanlıların öncelikle ulaşmak istedikleri ülke türkiye`dir. çin devletinin de bütün endişesi soydaş ve dindaş
türk halkının omuz omuza vermesidir.
isa yusuf alptekin ve mehmet emin buğra beyler ``vatan
için vatandan ayrıldık`` cümleleriyle mücadele vermişlerdir. türkiye`deki doğu türkistanlılar için önce türkiye gelir. önce türkiye`nin
kalkınması ve gelişmesi birinci sırada gelir. çin bu sebeple türkiye`deki doğu türkistan faaliyetlerini bitirebilmek
için türkiye`de çin devletinin gizli
olarak finanse ettiği çin lokantaları açmaktadır. bu çin lokantaların masum mekã¢nlar olduğuna inanmıyorum. buralar strateji merkezleridir. çinliler buralarda istişarelerini ve planlarını yapmaktadırlar� çinliler bundan bin yıl sonrasının hesaplarını
yapan bir devlettir.
- abd`nin doğu türkistan politikası nedir?
- abd, çin ile ikinci dünya harbinden sonra başlayan ve
günümüze kadar devam edip gelen siyasi
ve ideolojik sürtüşmesinde doğu türkistanlıları koz olarak kullanıyor. abd`nin aslına bakılırsa insan hakları, demokrasi
gibi bir derdi yoktur. sadece kendi siyasi ve ideolojik çıkarları için doğu türkistan meselesini
koz olarak kullanıyor.
- geçtiğimiz günlerde filistin`de seçimi kazanan hamas, ankara`yı ziyarete gelmişti ve akabinde israil, hamas için pkk benzetmesi yapmıştı. buna bağlı olarak türkiye`nin doğu türkistanlı mücahitlere sahip çıkması durumunda çin`inde pkk benzetmesi yapması doğru olur mu?
- kesinlikle doğru olmaz. çünkü
doğu türkistanlılar çin tarafından işgal edilen ve geçmişte var olduğuna dünya
tarihinin de şahitlik ettiği bir vatanın doğu türkistan`ın bağımsızlık mücadelesini vermektedir. ama terör örgütü pkk, işgal edilen bir
devletin, bir toprağın mücadelesini mi
veriyor? hayır! milyon defa hayır!
tarihte kurulmuş bir devletlerimi vardı da işgale uğramıştır. pkk terör örgütü dünyadaki türkiye düşmanlarının
taşeronluğunu ve maşalığını yaparak türkiye`yi
bölüp parçalamak isteyen, eli kanlı kiralık bir terör örgütüdür. türkiye
yetkilileri artık dostunu düşmanını iyi tanımalı, türkiye`deki doğu türkistanlıların hiçbir zaman türkiye`yi milletler arası arenada zor durumda bırakacak bir davranış içinde olmayacaklarına inanmalıdırlar.
mehmet fatih öztarsu /
haber7 / azerbaycan
((http://www.haber7.com/haber/20090713/hur-gok-bayrak-ve-dogu-turkistan.php))
#459358 - sirkencubin - 14.07.2009
13:48
oğu türkistan sorununda nasıl bir politika izlenmeli?
çin`in ev
ödevleri
selçuk çolakoğlu
14 temmuz 2009, salı
scolakoglu@gmail.com
cumhurbaşkanı abdullah gül`ün çin ziyaretinden tam bir hafta sonra urumçi`de uygurların gösterisinin çok kanlı bir şekilde bastırılması
türk kamuoyunu çin ve doğu türkistan merkezli
yoğun bir gündemin içine sokmuştur.
bir tarafta cumhurbaşkanı gül`ün başarılı geçen çin
ziyaretinden sonra yoğunlaşması beklenen ikili ilişkiler, diğer tarafta çin hükümetinin doğu türkistan`da yıllardır izlediği baskı ve sindirme politikasının yol açtığı son toplumsal olaylar, türkiye açısından konuyu çok karmaşık hale getirmiştir. burada gündeme gelen soru şudur: türkiye`nin çin ile ilişkileri bozmadan uygurların
siyasal, ekonomik ve kültürel açıdan
haklarını koruması mümkün müdür? ya da daha genel bir ifadeyle türkiye bu
durumda ne yapmalıdır? türkiye`nin yapması gerekeni ya da yapabileceklerini
saymadan önce doğu türkistan çerçevesinde ortaya çıkan sorunların önce isabetli bir
teşhisini yapmak, sonra da alternatif
çözüm yollarını değerlendirmek gerekmektedir.
çin`in şincang politikası
1949 yılında çin halk cumhuriyeti`nin (çhc) hâkimiyeti altına giren
doğu
türkistan, daha önceki dönemde de çin`e bağlı olarak gözükse de genelde fiilen bağımsız
hareket etmiş bir bölgedir. hatta 1933 ve 1944 yılında iki defa bağımsız ``doğu türkistan cumhuriyeti`` ilan edilmiş ancak bu devletler uzun ömürlü
olamamıştır. sovyetler birliği kendi hakimiyeti
altındaki batı türkistan`da, ingiltere
hindistan`daki müslümanlar arasında bağımsızlık hareketlerine örnek olmaması için doğu
türkistan`ın işgal edilmesi
noktasında çin hükümetlerine yardımcı olmuşlardır. bu noktada doğu türkistan`ın bağımsız olma şansı kalmamıştır. çhc`nin
1949 yılında doğu türkistan`da hã¢kimiyeti
sağlanmasından
sonra bölgede yaşayan uygurlara ve kazaklara geniş vaatlerde bulunulmuştur. bu politikanın bir yansıması olarak 1955 yılında şincang uygur özerk
bölgesi kurulmuş, bölgede uygurca resmi
dil olarak kabul edilmiş ve uygurca eğitim ve yayın
konusunda geniş özgürlükler tanınmıştır.
ancak pekin 1955`ten günümüze kadar bu hakların kullanılması noktasında
sınırlamalar getirmeye, hatta bazılarını geri almaya başlamıştır. 1955 özerklik ilanı, uygurların çin devleti çatısı altında yaşama noktasında yaptıkları bir sözleşme olarak
kabul edilirse, pekin günümüze kadar
bu sözleşmeyi
sürekli ihlal eden taraf olmuştur. çin`in 1949`dan 2009`a kadar şincang bölgesinde
uyguladığı politikalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, uygurların siyasal, toplumsal ve ekonomik açıdan
bir ayrımcılığa tabi tutulduğu ve eşit vatandaşlar olarak görülmediği
anlaşılmaktadır.
temel sorunlar
1. uygurca eğitim veren okulların kapatılması: 1993`te kabul edilen ve 2003`te yürürlüğe konan yeni eğitim
politikasına göre şincang bölgesinde 2011
yılına kadar anasınıfından üniversiteye kadar tüm eğitimin sadece çince
yapılması planlanmaktadır. uygur
okullarında görev yapan ve çince bilmeyen öğretmenler ise çince seviye tespit sınavında başarılı
olamamaları halinde işten atılmaktadır.
2. din ve ibadet özgürlüğünün kısıtlanması: doğu türkistan genelinde cami girişlerine devlet
memuru, öğrenci, çin komünist partisi üyeleri ile emekli memurların
camiye giremeyecekleri yönünde ilanlar asılmakta ve camiye gidiş gelişler
istihbarat elemanlarınca sıkı bir şekilde denetlenmektedir. yine ramazan ayında devlet memuru ve şirket çalışanı uygurların oruç tutup tutmadıklarını kontrol etmek için su
ikram edilmektedir. ayrıca kuran eğitimi başta olmak üzere her türlü dini eğitim
vermek yasaklanmıştır.
3. türk-islam eserlerinin tahrip edilmesi:
uygurların yoğun olarak yaşadığı geleneksel ve tarihi semtler, cadde yapımı veya daha modern binalar inşa etmek bahanesiyle
yıkılmakta, buralarda meskûn uygurlar
göçe zorlanırken yıkılan tarihi evlerin yerine dikilen apartmanlara han çinlileri
yerleştirilmektedir. bu politikalar
kaşgar, turfan ve hoten gibi tarihi şehirlerde
uygulanmaktadır.
4. ekonomik ayrımcılık: doğu türkistan`daki ekonomik kalkınmadan uygurlar hiç pay
alamadıkları gibi, burada yapılan yatırımlar ve yaratılan istihdam bölgeye çinli göçünü
hızlandırmaktadır. pekin`in 1949`dan
beri uyguladığı bu ayrımcı politikalar yüzünden uygurlar ve han çinlileri arasındaki
etnik farklılık bugün sınıfsal bir farklılığa da dönüşmüş durumdadır.
çin yönetiminin tüm bu uygulamalarından pekin`in 1930`lardaki faşist rejimlerin bakış açısına sahip bir devlet politikası izlediği ve kendi hâkim etnik
unsuru dışında tüm azınlıkları güvenilmez ve yok edilmesi gereken unsurlar
olarak gördüğü anlaşılmaktadır. pekin,
azınlıkları devasa han nüfusunu da kullanarak asimile etmeye çalışmaktadır. uygurların 1955`te elde ettikleri hakları
kullanmaya yönelik en masum taleplerinin çok şiddetli bir şekilde bastırılması mevcut
sindirme politikalarının devam edeceğini göstermektedir. çin komünist partisi urumçi sorumlusunun olaylara
karışan uygurların idam edileceğini söylemesi ve çin
cumhurbaşkanı hu jintao`nun da benzer
şekilde
sorumluların en şiddetli şekilde cezalandırılacağını vurgulaması, bu konudaki politikaların daha yoğun bir şekilde
uygulanacağının işaretlerini vermektedir.
bu noktada daha büyük insani felaketlerin yaşanmasını önlemek için uluslararası
kamuoyunun, özellikle de türkiye`nin
harekete geçmesi gerekmektedir.
türkiye nasıl bir politika izlemeli?
ankara ikili ilişkilerde sürekli olarak ``uygurlar, türkiye ile çin arasında dostluk köprüsü olsun`` söylemini
kullanmaktadır. burada türkiye`nin dostluk köprüsünden kastı uygurların kendi
kültür ve geleneklerini koruyarak çin`in
kalkınması ve güçlenmesi için çalışmalarının sağlanmasıdır. ancak gelinen noktada köprünün çin ayağında ciddi sıkıntılar olduğu görülmektedir. ankara, pekin`le yapıcı bir diyalog kurarak
uygurlara yönelik olarak uyguladığı azınlık politikasının yanlışlığını göstermeye
çalışmalıdır.
eğer pekin,
uygurların ``eşit vatandaşlar`` olması için
gerekli adımları atarsa, ankara da uygurların çin`in
``gönüllü vatandaşları`` olması için elinden
geleni yapacağını vurgulamalıdır. bu noktada
çin`in büyük komşuları rusya,
hindistan, japonya ve hatta abd`ye göre bu coğrafyadan çok uzakta bulunan ankara`nın pekin`in güçlenmesi noktasında hiçbir endişesinin bulunmadığı ve çin`le daha sıkı bir siyasi işbirliğinin arzulandığı
anlatılmalıdır. siyasi, askeri ve
ekonomik açıdan giderek güçlenen çin`in
kendi içindeki azınlıklarla sorunlu bir ülke görüntüsü vermesi halinde
etrafında bulunan irili ufaklı komşu devletlerin pekin`den ciddi tehdit algılayacakları ve ona karşı ittifaklar
geliştirebilecekleri anlatılmalıdır.
bunun çin`in hem kendi içerisinde huzursuzluğunun artmasına, hem de çin`in
gelecek politikalarından endişe duyan devletlerin daha düşmanca bir tavır
izlemelerine yol açması kaçınılmazdır.
bu noktada türkiye`nin çin`i olumlu adımlar atmaya
zorlayıcı kozlara sahip olması gerekmektedir. çünkü pekin, ülkesiyle ilgili her konuyu kendi iç işi olarak görüp hiçbir
şekilde müdahale ettirmemektedir.
ekonomik önlemler bu açıdan elverişli bir araç değildir. türkiye 2008 yılı itibariyle çin`le yaptığı ticaretten yaklaşık 14 milyar dolar açık vermiştir. ikili ilişkilerin zarar görmesi halinde türkiye ekonomik açıdan kaybetmeyecek
hatta kazançlı çıkacaktır. ancak çin gibi dünyanın üçüncü büyük ekonomisinin
türkiye ile hiç ticaret yapmasa bile uğrayacağı zararı başka ülkelerle telafi
etmesi mümkündür. bu açıdan ekonomik
kozu kullanmanın çin açısından bir caydırıcılığı bulunmamaktadır.
çin`e
karşı en
rahat kullanılacak koz, uygurların yaşadığı insani
sorunların uluslararası platforma taşınmasıdır. öncelikle
çin, şincang`taki sorunlarla ilgili başka ülkelerin değerlendirme yapmasına bile aşırı tepki vermektedir. türkiye`nin konuyu birleşmiş milletler, avrupa birliği,
islam konferansı örgütü gibi platformlarda dile getirmesi azınlık sorunlarının
uluslararası alana taşınmasına alışık olmayan çin`i fazlasıyla rahatsız edecektir. asean ülkelerine, afrika ve latin
amerika`ya siyasi ve ekonomik olarak bir açılım sağlamaya çalışan çin, kendisini batı emperyalizmine karşı bir dengeleyici güç
ve asya, afrika ve latin amerika
halklarının çıkarlarını savunan insani bir devlet olarak pazarlamaktadır.
uygurların yaşadıkları sorunların uluslararası camiada yaygın bir şekilde
dillendirilmesi, ``aslında çin`in batılı emperyalistlerden farkının olmadığı ve güçlendiği
takdirde kendi ülkesinde uygurlara ve tibetlilere karşı uyguladığı saldırgan politikaları başka ülkelere karşı da
uygulayabileceği`` fikrini
canlandıracaktır. türkiye`nin geliştireceği bu tür söylem, karşısına açıkça çıkmadığı halde çin`in güçlenmesinden ciddi anlamda endişe duyan rusya, hindistan, japonya ve abd gibi büyük güçler
tarafından da çeşitli ölçülerde çin`i
yıpratmak için kullanılacaktır. pekin`in de esas korkusu kendine karşı böyle bir ``imaj kirletme`` operasyonunun yapılmasıdır. bu
husus çin`in yumuşak karnını oluşturmaktadır.
çin`in
türkiye`ye karşı kullanabileceği kozlar ise son derece zayıftır. ekonomik açıdan türkiye`ye zarar vermesi söz
konusu değildir. pkk, kıbrıs, kuzey irak, ermenistan gibi sorunlar
için türkiye zaten yıllardır birden fazla büyük devletle yüzleşerek haklarını korumasını bilmiştir.
Üstelik
günümüzde türkiye içerisindeki kürt sorununu çözme, tüm vatandaşlarını ``gönüllü
vatandaşlar`` yapma yolunda önemli adımlar atmıştır. pkk terörü marjinalleşmiş ve merkezi irak
yönetimi ile kuzey irak`taki bölgesel
kürt yönetimi ile ilişkiler düzelmiştir. ayrıca çin`in türkiye`nin taraf olduğu sorunlara müdahale
imkã¢n ve kapasitesi son derece kısıtlıdır.
öte yandan türkiye asya, avrupa ve afrika`nın kesiştiği bir coğrafyanın
en etkili gücü haline gelmeye başlamıştır. bu coğrafyada büyük güçlerin türkiyesiz uygulayacağı
bir politikanın başarılı olma şansı oldukça oldukça azdır. zaten çin de ekonomik gerekçelerden çok siyasi
mülahazalarla türkiye`yle ilişkilerini geliştirmek
istemektedir. türkiye de şincang`ta
yaşayan
kendi soydaşlarına insanca yaşama ve eşit vatandaşlık hakları tanınması
karşılığında çin`e yeni bölgelere
açılma fırsatı sunabilir.
türkiye son yıllarda uyguladığı ``insan odaklı dış politika`` sayesinde ``yumuşak gücü``
hızla artan bir ülke haline gelmiş olup bm ve nato`nun pek çok insani amaçlı müdahalesine destek vermektedir. bu durum
türkiye`nin insani politikalarının inandırıcılığını artırmaktadır. ayrıca çin,
türkiye`nin halen islam dünyası üzerinde en etkili gücü olduğunun farkındadır.
son olarak, bu kriz ikili ilişkiler açısından bir
fırsata da dönüştürülebilir. ankara, şimdiye kadar pekin`in uygurlara karşı iyi davranmasını temenni ederek çin`le ilişkilerini geliştirmeye çalışıyordu. ancak uygulamanın böyle olmadığı da biliniyordu. uygurların sorunu giderilmeden geliştirilecek bir türk-çin ortaklığının her an sekteye uğraması
kaçınılmazdı. cumhurbaşkanı abdullah gül`ün tarihi çin ziyaretinden sonra geliştirilen güven ortamı
içerisinde uyguların sorunlarının
giderilmesinde bir orta yol bulunabilir.
bu noktada türkiye`de faaliyet gösteren doğu türkistan vakıf ve
derneklerinin temsilcileriyle görüşmeler yapılarak türkiye`nin mevcut politikası anlatılmalı ve bu camiadan
maksadı aşan
ve çin`i tahrik eden söylem ve
eylemlerden kaçınması istenmelidir. türkiye`deki tüm doğu türkistanlı
kuruluşların öncelikle bölgedeki insani duruma odaklanması ve sadece 1955`te verilen tüm siyasi ve kültürel hakların
iadesini talep etmesi isabetli bir politika olacaktır. yoksa bağımsızlık taleplerinin
mevcut şartlarda gerçekleşme şansı olmadığı gibi, bu tür söylemler pekin yönetimini hem tahrik etmekte, hem de doğu türkistan`da uyguladığı baskıcı politikalara meşruiyet sağlamaktadır.
takip mekanizmaları
çin cumhurbaşkanı jiang zemin`in 2000 yılında gerçekleştirdiği türkiye
ziyareti sırasında cumhurbaşkanı süleyman demirel muhatabını ``içişlerine karışmamız söz konusu değil. biz sadece uygurların barış ve huzur içinde
yaşamasını istiyoruz`` diye uyarmıştı. jiang zemin de uygurların siyasi ve ekonomik
alandaki haklarının korunacağı yönünde vaatlerde bulunmuştu. ancak aradan geçen dokuz yıl içerisinde çin`in uygurlara yönelik asimilasyoncu politikalardan
vazgeçmediği
görülmektedir. bundan sonra çin-türkiye ilişkilerinde bir güven ortamı tesis edilmek
isteniyorsa bölge türklerinin hakları kesinlikle pekin`in tek taraflı inisiyatifine bırakılamaz. bu
noktada yeterli takip mekanizmalarının oluşması gerekmektedir. türkiye`nin şincang`ta oluşturacağı takip mekanizmalarının
uygurların çin devletine yeniden güvenmesine yardımcı olacağı da çinli
muhataplara anlatılmalıdır.
1. urumçi`de başkonsolosluk açılması: türkiye`nin takip mekanizmasının en önemli ayağı şincang`ın bölge merkezi urumçi`de başkonsolosluk açılması
olacaktır. burada açılacak geniş kadrolu bir türk
konsolosluğu bölgenin takibi açısından son derece önemlidir. ayrıca türk konsolosluğunda görevli
personelin düzenli aralıklarla şincang`taki
diğer
şehirleri ziyaret etmesi de sağlanmalıdır.
2. tika`nın kaşgar`da
temsilcilik açması: şincang`ta uygurların esas
merkezi şehri
ve türk kültür mirasının en önemli merkezleri kaşgar`dır. tika bu noktada kaşgar, hoten, turfan gibi şehirlerdeki türk-islam eserlerinin tespiti ve korunmasına yönelik
projeler geliştirebilir. hatta bu konuda
türk tarih kurumu`nun desteği alınarak balkanlar ve ortadoğu`daki
osmanlı eserlerinin envanter çalışması gibi bir çalışma şincang`ta yapılabilir.
3. uygurların sosyo-kültürel yapısının ortaya çıkarılması: oluşturulacak bir çin-türk ortak komisyonuyla şincang bölgesinde yaşayan tüm etnik grupların
sosyo-ekonomik yapısı ortaya
konulmalıdır. bu noktada urumçi`de yaşayan bir han çinlisi ile bir uygur türkü`nün milli gelirden aldığı payın tespiti, sorunun ekonomik boyutunu ortaya koyacak
ve çinliler
ile uygurlar arasında sosyal sınıf farkının oluştuğunu da gösterecektir.
4. 1955 özerklik anlaşmasıyla uygurlara tanınan tüm
siyasal, kültürel ve sosyal hakların
iade edilmesi: zorunlu çince eğitim politikasından vazgeçilip yeniden uygurca
okulların faaliyetlerine izin verilmeli.
bununla birlikte uygurca okullarda yeterli saatte zorunlu çince dersleri konarak
tüm uygurların çince`yi iyi seviyede
öğrenmeleri
sağlanmalıdır. bu sürecin takibini
urumçi`de açacağı başkonsolosluğu aracılığıyla türkiye yapmalıdır.
5. din ve ibadet özgürlüğü üzerindeki tüm engellerin
kaldırılması: camilere giriş sınırlandırması ile
kuran eğitimi dahil her türlü dini eğitim yasağının kaldırılması sağlanmalıdır.
bunun için çin`in türkiye diyanet işleri başkanlığı ile
işbirliğine gitmesi yerli bir güvence oluşturabilir. türkiye`den giden din görevlilerinin farklı şehirlerdeki cami ve
kuran kurslarında görev yapmaları ideal bir çözüm olacaktır. bu şekilde uyguların el-kaide ve taliban ile bağlantılı radikal gruplardan aşırı dini yaklaşımlar
ithal etmesi de engellenebilir. bu
yönüyle pekin, diyanet`in bölgedeki varlığına ikna edilebilir.
6. türkiye`nin urumçi ve kaşgar`da iş merkezleri açması:
tobb gibi örgütlerin öncülüğünde bölgede türk ticaret merkezleri açılabilir. pekin yönetimi şimdiye kadar siyasi gerekçelerle türk
işadamlarının şincang`la iş yapmasını
engellemişti. bu noktada bazı türk
yatırımlarının özellikle şincang`a yönlendirilmesi için
ısrarcı olunabilir.
7. şincang`taki
üniversitelerle
türk üniversiteleri arasında değişim anlaşmaları imzalanması: bölgedeki üniversitelerle türk üniversiteleri
arasında karşılıklı
hoca ve öğrenci değişiminin yapılması karşılıklı olarak tanımayı kolaylaştıracaktır.
özellikle
türkiye`den halkbilimci, dilbilimci,
sosyolog ve siyaset bilimci akademisyenlerin şincang`a giderek bölgede araştırma yapmaları desteklenebilir.
8. türk haber ajanslarının urumçi veya kaşgar`da büro açmaları: trt ve anadolu ajansı başta olmak üzere türk
haber ajanslarının şincang`ta haber
merkezi açmaları teşvik edilebilir. bu sayede
bölgeyle ilgili birinci elden haber almak kolaylaşacaktır. şincang`ta
türkiye`nin birincil haber kaynaklarının olmasının bölgedeki olayların kötü
niyetli kişilerce
manipüle edilmesini engelleyeceği noktasında çin yönetimi de ikna edilebilir.
9. thy`nin urumçi veya kaşgar`a sefer düzenlemesi: türkiye ile şincang bölgesi
arasında insani hareketliliği artırmak için doğrudan
tarifeli seferlerin başlatılması büyük önem taşımaktadır.
türkiye`nin kuracağı takip mekanizmasıyla ilgili öneriler
daha da uzatılabilir. ancak burada
önemli olan ankara ve pekin arasında yapılacak pazarlıktır. ankara açısından
yukarıda sayılan teklifler arasından en az üç tanesinin gerçekleşmesi, şincang`la
ilgili insani takip mekanizması kurmak açısından yeterli olacaktır.
selçuk çolakoğlu
14 temmuz 2009, salı
((http://www.wetinim.org/forum/viewthread.php?tid=2099))
***
usak asya uzmanı doç. dr. çolakoğlu şincan
olaylarını değerlendirdi
usak asya uzmanı doç. dr. selçuk çolakoğlu, son dönemde uluslararası kamuoyunu oldukça
rahatsız eden çin`in doğu türkistan bölgesinde
yaşanan olayları değerlendirdi. yanlış anlaşılan bir durumu vurgulayan çolakoğlu, aslında uygurların çinlilerden bağımsızlık
taleplerinin olmadığını, yalnızca kendilerine
yapılan haksızlıkların giderilmesi yönünde masum talepleri olduğunu ifade etti.
soru: doğu türkistan`da
yaşanan
olaylar, uygurlar ve çinliler arasında
yaşanan bir çatışma sonucu mu ortaya çıktı,
yoksa bu durum aslında geçmişten günümüze kadar yaşanan olayların birikerek
bir noktadan sonra kontrol edilemez bir hale dönüşü olarak değerlendirilebilir
mi?
s.ç: bugünkü olayların temelinde yatan asıl neden,
sincan uygur özerk bölgesi veya türkiye`de
doğu
türkistan olarak nitelendiren bölge de dahil olmak üzere çin`de yaşayan uygurların ikinci sınıf vatandaş olarak
görülmesidir. olayları tetikleyen asıl
etmen, çin halk cumhuriyeti`nin, bölgede hã¢kim olduğu 1949 yılından günümüze kadar, uygurlara verdiği birtakım siyasi
hakları aşama aşama geri almış olmasıdır.
örneğin, uygurcanın günlük hayatta ve resmi makamlarda
kullanımının ve okullarda eğitim dili olarak kullanımının
kademeli olarak azaltılması, dini özgürlükler alanında da benzer sorunların yaşanması, çinlilerin uygurlara karşı sistematik bir
asimilasyon politikası uyguladığının bir göstergesidir. bölgedeki ekonomik sistem de dã¢hil olmak üzere
uygurların sosyal hayatta da geri plana itildiğini ve dışlandığını görüyoruz. yine bölgede üst düzey devlet kademelerindeki
görevler çinlilere
veriliyor. şehirleşme ve
sanayileşme sonucunda oluşan yeni mahalleler ve buralarda yapılan yeni
apartmanlara ve evlere de çinliler
yerleştiriliyor. dolayısıyla
uygurların siyasi sorunları, ekonomik ve sosyal sorunlarla da birleşerek birtakım sınıfsal
sorun haline dönüşüyor.
soru: olayların sadece uygurlara değil de türkiye`ye karşı,
özellikle cumhurbaşkanı abdullah gül`ün bölgeyi
ziyaretinden sonra, yapıldığını düşünüyor musunuz?
s.ç: bu konu çok tartışılıyor, bazı kişiler bunu dile getirdi. özellikle 2002
yılında yine kaşgar`ı ziyaret eden ve o
dönemde devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olan sayın
devlet bahçeli`nin ziyareti ertesinde de kütüphaneler basılmış, tarihi eserler
yakılmıştı. bununla ilgili bağlantı kuranlar var. fakat bu konuda kesin konuşmak zor; yalnız, henüz sayın cumhurbaşkanı abdullah gül`ün bir hafta öncesinde orada olmasına karşın, çin güvenlik kuvvetlerinin sorunu ele alma tarzı
ve olayların bastırılma şekli aslında diplomatik açıdan türkiye`nin üzerine alınması gereken bir durumdur. durumun
türkiye`ye karşı yapılmış bir ayıp olarak nitelendirilmesi gerekir. öte yandan
çin bu
durumu kasti olarak yaratmamış olabilir,
fakat olayları insani boyutundan değerlendirecek olursak, bir gün içerisinde çin kaynaklarına göre, yaklaşık 150
kişi hayatını
kaybediyorsa, burada bir trajedi
vardır. cumhurbaşkanı abdullah gül`ün çin ziyareti sırasında, hem pekin`de hem urumçi`de vurguladığı bir nokta var: ``uygurlar bizim akrabamız, soydaşlarımız, onların mutluluğu bizim de mutluluğumuzdur. uygurların çin ile türkiye arasında bir köprü olmasını arzu
ediyoruz.`` dolayısıyla köprü olarak
görülen uygur halkının bu şekilde ezilmesi türkiye açısından hoş bir durum değildir.
soru: sincan`da yaşanan olaylardan sonra, dünya kamuoyunun verdiği tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
s.ç: dünya kamuoyunun verdiği tepki yeterli değil,
ancak doğu
türkistan sorunu genel olarak düşünüldüğünde geçmiş dönemlere oranla verilen
tepki daha fazla. olayların, gerek
türkiye`de gerekse dünya kamuoyunda ve uluslararası medyada geniş bir şekilde yer
alması uygurlar açısından önemlidir.
resmi düzeyde verilen tepkiler de göz önünde bulundurulursa, önemli bir gelişme olarak
değerlendirilebilir. 1997 yılında
gulca`da benzer olaylar meydana gelmiş, bu durum dünya kamuoyunda ve medyada
çok cılız bir şekilde gündeme getirilmişti.
resmi düzeyde hiçbir yankı bulmamıştır.
gulca olayları ile sincan olayları karşılaştırıldığında, uygurların gerek uluslararası basında yer alması, gerekse büyük
devletlerin resmi makamlarından konuya ilişkin açıklama yapılmış olması olumlu bir
gelişme olarak değerlendirilebilir, ancak yeterli değil.
tibet ise dünyada geniş bir sempati uyandıran
ender yerlerden biridir ve özel bir duruma sahiptir. tabi, tibet ile doğu türkistan sorununu karıştırmamak lazım, çünkü tibet batılıların dini anlamda huzur
aradıkları bir yer, tibet`in ruhani lideri ve tibetli budist rahipler batılılar
için sempatik kültürel figürler ifade ediyorlar. bunun yanı sıra beş milyon nüfuslu tibet`in bağımsız olması,
çin`den kopması halinde kimseye tehdit oluşturması söz konusu değildir. bu bağlamda ne hindistan, ne japonya, ne abd, ne de avrupa birliği ülkeleri veya rusya
böyle bir durumu tehdit olarak algılamamaktadır. ancak doğu türkistan`ın dış bağlantıları, tarihi gelişimleri itibariyle bölgenin orta asya`nın doğu parçası,
türkistan, olarak nitelendiriliyor olması ve türklerin ata yurdu olarak
adlandırılması, çin`i ve bölge ülkelerini
rahatsız edebilecek bir konudur. dolayısıyla buradaki coğrafya ile ilgili
siyasi sonuçları türkiye`yi yakından
ilgilendirir. çünkü bu bölge türkiye`nin doğal bir nüfuz alanı ve
güçlü bir türkiye`nin dış bağlantıları
konusunda öne çıkan bir bölge olacaktır.
türkiye`nin kafkaslarda, orta doğu`da,
orta asya`da sadece askeri anlamda değil, aynı
zamanda kültürel anlamda da bir yayılımı söz konusu olurken, doğu türkistan konusunda
bir çifte standart uyguladığını görüyoruz.
tarihten gelen bir alışkanlıkla ihmal edilen doğu türkistan sorunu, uluslararası alanda da tibet`in gölgesinde bu şekilde kalmıştır.
soru: dünya uygur kurultayı`nın olayları kışkırttığı söyleniyor, bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
s.ç: bu yorumu abartılı buluyorum. dünya uygur
kurultayı`nın bu derece büyük eylemler organize edecek ve çin devletini bir
şekilde tehdit edecek bir güç olduğunu pek sanmıyorum. genelde, türkiye, abd ve avrupa`daki uygur
muhalefeti, diğer bir deyişle çin dışında yaşayan uygurların oluşturduğu muhalefet, zayıf ve etkisiz bir muhalefettir. özellikle tibet ile
kıyasladığımızda, zayıf, etkisiz ve
sahipsiz bir muhalefet olan rabia kader `in lideri olduğu dünya uygur
kurultayı yeni yeni örgütlenmeye çalışan ve muhalefeti kuvvetlendirmek amacına
yönelik kurulan bir örgüttür. dünya
uygur kurultayı`nın kurulmuş olması, çin için urumçi`de yaşanan şiddet olaylarını bastırmaya bir gerekçe teşkil etmektedir. dolayısıyla dış bağlantılar, artık çin`in bu
olayları bastırma şeklini değil, aynı zamanda,
bundan sonra uygulanabilecek potansiyel baskı politikalarını da meşrulaştırıcı kılmış
oluyor. gerek dünya uygur
kurultayı`nın suçlanması gerekse büyük devletlerin, abd başta gelmek üzere, bu olaylardan sorumlu tutulması aslında çin`in bu bölgedeki sorunları ört bas etmesi için bir
araç olarak kullanılıyor.
olayın insani boyutu ise vahim durumdadır. gayri
resmi rakamlar 150`den fazla kişinin hayatını kaybettiğini gösteriyor. ancak, olayların medyada geniş bir şekilde yer
alması aynı zamanda bir şans da olabilir.
doğu
türkistan sorunu, göz ardı edilen ve
görmezden gelinen bir sorundu, dolayısıyla durum uygurların kendi taleplerini
iletmesi yönünde bir fırsat olabilir. zaten bu konuda yayınlar da
yapılmaktadır. yalnız burada öncelikle vurgulanması gereken nokta- türkiye`de
kamuoyunda da yanlış algılanan bir konu-
uygurların çin`den bağımsızlık talepleri yok, bağımsızlık
talepleri olsa bile bunlar çok makul ve mantıklı talepler değil. uygurların bu olaylardaki temel talepleri,
bölgede çıkan olaylardan da anlaşılacağı üzere çin`in doğu sahillerinde öldürülen iki uygurlunun faillerinin bulunmasıydı. bu masum talebe güvenlik güçlerinin yaylım ateşiyle karşılık vermesi
ile olaylar büyüdü. yine aynı şekilde arsaları
istimlã¢k edilen veya evlerinden olan,
başka
yerlere göçe zorlanan uygurlar bu konudaki masum taleplerini iletmeye
çalıştıklarında, çin makamları ve güvenlik güçleri tarafından çok güçlü bir şekilde bastırılıyorlar
ve bu hareketin içinde yer alan kişiler hapis cezasıyla ya da idam cezasıyla
cezalandırılıyorlar. dolayısıyla hem
mevcut talepleri yerine getirilemiyor hem de şiddetli bir şekilde eziliyorlar. son olaylar, ``var olma veya yok olma``
arasında bir patlama olarak değerlendirilebilir. bu anlamda dünya kamuoyunun bunu gündeme getirmesi uygurlar
açısından bir fırsat olarak görülebilir.
11 temmuz 2009, cumartesi
gülay kılıç
((http://www.usakgundem.com/haber/38626/usak-asya-uzman%c4%b1-do%c3%a7-dr-%c3%a7olako%c4%9flu-%e2%80%9cdo%c4%9fu-t%c3%bcrkistan%e2%80%99da-ya%c5%9fanan-olaylar-s%c4%b1n%c4%b1fsal-sorun%e2%80%9d.html))
#463582 - sirkencubin - 15.07.2009
14:12
on bin kişinin bir gecede kaybolduğu söylenen yer:
"rabia kadir'den şok iddia: '10 bin uygur türkü, bir gecede kayboldu' "
((http://www.nethaber.com/dunya/110318/rabia-kadirden-sok-iddia-10-bin-uygur))
#522143 - sirkencubin - 30.07.2009
11:27
58.
((http://www.wetinim.org/forum/viewthread.php?tid=2405&extra=page%3d1))
#537218 - sirkencubin - 03.08.2009
13:39
--- alıntı ---
Urumçi’de ‘çin işkencesi’
cyranodebergeraco@gmail.com
salı, 18.08.2009 - 12:11
doğu türkistan’da bir çin fabrikasında çinli bir işçinin işine son verilir. fabrika bir süre sonra işgücü açığını kapatmak
için yaşları 15â20 arasında değişen ve nedense güzel olmaları ön şart
olan 150 civarında uygur kızını işe alır. işten atılan çinli bir süre sonra fabrikaya dönerek iş bulamadığını ve eski işine dönmek istediğini
söyler. fabrikanın yöneticileri uygur
türklerinden daha ucuz işgücü ile işçi çalıştırdıklarını söyleyerek çinli işçiyi kovarlar.
çinli işçi kendisi gibi çinli olan birkaç
arkadaşını da yanına alarak fabrikanın bu tavrının intikamını iki uygur kızına
tecavüz ederek alır! bunun üzerine
fabrikanın uygurlu çalışanları ile çinli işçiler arasında çatışma çıkar ve 273 uygur türkü öldürülür. tarih 26 haziran 2009’u göstermektedir.
uygur türkleri çin hükümetinin fabrikada yaşanan katliamı
tarafsız ve adil şekilde değerlendirmesi için bir süre beklerler. ancak, çin ırkdaşlarından yana bir tavır sergileyerek
olayın üzerini kapatmaya çalışır.
bunun üzerine kaşgar’dan gelen 2000 civarında uygur türkünün katılması ile beş - onbin kişilik bir uygur topluluğu urumçi’de yaşanan
fabrika katliamı ve tecavüzün hesabını sormak ve adalet istemek üzere bir
gösteri düzenler. herhangi bir taşkınlığa sebebiyet
vermeden çin hükümetinden olayın araştırılmasını ve suçluların
cezalandırılmasını talep ederler. çin polisi ve askeri bu
sivil eyleme şiddetle karşılık verir.
ve ilk anda uygurları korkutmak ve dağıtmak için eylemin en önünde oturma eylemi yapan ikisi kız üç kişiyi herkesin gözleri
önünde başlarından vurarak öldürür.
oluşan
panikte kalabalığın üstüne silahlarla yürüyen çin polisi onlarca uygur türkünü
öldürerek ve yaralayarak kalabalığı dağıtır.
yaşananların üzerine bu sert tavır tuz biber eker ve urumçi’nin değişik
semtlerinde toplanan uygur türkleri şehir merkezine doğru yürüyüşe geçerler. bu sırada yol boyunca karşılaştıkları çinlilerle
kavgalara tutuşurlar. araçları devirir
ve ateşe
verirler.
bu kavgalar sırasında çinlilerden ve
uygurlardan ölenler olur.
tüm bu olaylar yaşanırken emniyet güçleri her yerde olduğu
halde iki gurup arasındaki sokak kavgasına müdahale edilmez ve adeta göz
yumularak olaylar kışkırtılır.
iş içinden çıkılmaz bir hal aldığında emniyet güçleri kontrolsüz şekilde ateş
ederek uygur türklerinden pek çoğunu sokak ortasında öldürür. bu saldırıda kaşgar’dan gelen uygurlularla birlikte
yaklaşık 2000 uygur türkü aynı yerde
öldürülür. hemen ardından itfaiye araçları ve çöp araçları gelir. öldürülen uygurlular
çöp araçlarına doldurulur. sokaklar
itfaiye araçlarınca temizlenir. ismi bizde saklı görgü tanıklarının anlattığına göre sokaklarda ne
kan izleri ne de kafalarından vurulmuş uygurların parçalanmış beyinlerinden hiçbir iz kalmaz.
tüm bunların ardından şehrin telefon, internet ve elektrik altyapısı kapatılır. akşam saat 10.00’da elektrikler verilir ve sabaha kadar sürecek ev
baskınları başlar. kar maskeli çin askerleri teker
teker uygur evlerini basarak çocuk,
kadın, erkek ayırmaksızın gözaltılar yapar. direnenler evlerinde çocuklarının
gözleri önünde öldürülür.
geri kalanların sabah polise yaptığı başvurular
baskınları yapanların polis olmadığı bu nedenle terör eylemi olarak kayıt
altına alınacağı ve götürülenlerin
kayıp olarak değerlendirileceği yanıtını alırlar.
o gece götürülenlerden bir daha evine dönebilen olmaz. bir kısmının ölüsü
teslim edilir ailelerine bir kısmının ölüsüne dahi erişilemez.
bir gün sonra çinliler arkalarına çin askerlerini de alarak uygur bölgesine saldırıya geçerler. önde çinli halk
arkalarında ise onları koruyan çin askerleri uygurların işyerlerine, evlerine saldırırlar ve yakalayabildikleri
uygurları sokak ortasında öldürürler. ilginç olan ise çinli saldırganların
hepsinin elinde çin polisinin
kullandığı coplar vardır ve hepsine aynı tip sopalar dağıtılmıştır.
doğu türkistan?
doğu türkistan özerk bir bölge ve yöneticileri
seçimle başa geliyor. her ne kadar komünist
partinin izin vermediği hiç kimse seçilemeyecek
olsa da yöneticiler uygur türklerinden seçiliyor. yerel ve bölgesel yöneticiler
çinle
ilişkilerini iyi tutabilmek için belki çinlilerin bile cesaret edemeyeceği
şeyler yapabiliyor! uygur dilinin kullanımının
yasaklanması, kreşlerde çincenin zorunlu dil
haline getirilmesi hep bu uygur yöneticilerinin marifeti.
polis teşkilatının içinde de çinli polislerle birlikte
uygur polisler bulunuyor. kamu kuruluşlarında çinlilerle
uygurlar birlikte görev yapıyor.
bölgenin demografik yapısına bakınca 17 milyon çinliye karşılık, 45 milyon uygur ve toplamda 8-10 milyon kırgız,
tatar vesaire diğer küçük halklar bulunuyor.
kırgız ve tatarlarla çin hükümetinin herhangi bir sorunu bulunmadığından hayatlarına keyifle
devam ediyorlar. zaman zaman uygurları
çinlilere
ispiyonlamakta ayrıca bir gelir kapısı olabiliyor!
doğu türkistan’da çin işgali ve direniş yüzlerce
yıldır devam ediyor. ancak bu direnişte dönüm noktası 1932 yılında çinlilerle uygurlar arasında yapılan anlaşmayla
kritik bir dönemece giriyor. bu anlaşmayla doğu türkistan’a
çinli yerleşimcilerin yerleşmesine izin veriliyor ve bugün 17 milyon civarında olan çin nüfus bu anlaşmayla
türkistan’a yerleşmeye başlıyor. çin sadece çinlileri
türkistanâa yerleştirmekle yetinmiyor
silah zoruyla, iş vaadi ve eğitim kandırmacasıyla binlerce uygur kızı ve erkeği farklı
bölgelere göçe zorluyor. 15-20 yaşlarındaki kızların
güzel olanları özellikle seçilerek çin bölgesindeki fabrikalara işçi olarak
gönderiliyor bir süre sonra bu kızlar
fuhuş
bataklığına sürükleniyor. 2-3 yaşındaki çocuklar
ailelerinden eğitim vaadiyle zorla alınarak mafyaya satılıyor ve bu çocuklar
hırsızlık, yankesicilik, uyuşturucu ticareti vb. karanlık işlerde istihdam ediliyor.
olayların yaşandığı 5
temmuz tarihinden sonra da çin zorunlu göç çalışmalarına ara vermiyor. 4 ağustosta 750
uygur kızı çin
bölgesine zorunlu çalışmaya gönderiliyor.
çocuklarını
vermek istemeyenler alınlarında silah kabzasını buluyor.
uygur polislerden işkence itiraflari!
çin emniyetinde görevli uygur kökenli polislerden
kimileri canlı şahidimize ağlayarak anlatıyor. tutuklanan, evlerinden zorla alınan genç kızlar çırılçıplak
soyuluyor ve çin polisleri bu kızlara defalarca tecavüz ediyor.
günlerce aç ve susuz bırakılan uygur tutuklulara
yiyecek ve su verilmiyor. epey zaman aç ve susuz bırakıldıktan sonra tuzlu su
içiriliyor. tuzlu su içtikçe susayan tutuklular kendi idrarlarını içecek kadar
kontrollerini kaybediyor.
tutuklular ucunda çiviler bulunan sopalarla
dövülüyor ve bu işkence sonrasında tutukluların büyük kısmı aldığı darbeler ve kan
kaybından ölüyor. çin polisi işkenceye
dayanamayan, bağırmalarından, inlemelerinden rahatsız olduğu tutukluları
kafalarından vurarak öldürüyor.
sadece bu kadar değil şimdiye kadar yapılan işkence ve
ölümler tutuklanan ve tutuklandıktan sonra kendilerinden bir daha haber
alınamayanlar! bu işkencelerde bir gecede 830 kişi öldürülüyor. bu 830 kişinin çok büyük bir kısmının cesetleri yakılarak külleri çöple karıştırılarak çöp depolarına dökülüyor. bir kısım cesetler ise ailelerine 5 temmuz çatışmalarında öldüğüne
dair bir evrak imzalatılarak teslim ediliyor. böylece polis işkencede ölmediğini iki gurubun çatışması sırasında ölümlerin gerçekleştiğini kayıt altına almış oluyor.
yapılan işkenceler bunlarla sınırlı değil. bir kısım tutukluların belden omuza kadar olan
kısmına ıslak havlular sarılıyor. sopalarda havlu ile sarılarak tutuklular
dövülüyor. havlular nedeniyle vücutta herhangi bir darb izi oluşmazken iç organlar iflas
ediyor. tutuklular serbest bırakılarak
evlerine gönderiliyor fakat bir, en fazla iki gün içerisinde iç organları iflas
eden uygurlular ölüyor. ölüm raporlarına ani kalp sıkışması, kalp krizi ve benzeri gerekçeler yazılıyor. tüm bu işkencelere şahit olan
dört uygur polisi intihar ederek hayatlarına kıyıyor. bir kısmı görevinden istifa ediyor.
irkdaşlarına işkence eden uygur türkü polislerin
anlattıkları ise inanılır gibi değil
işkencelerde
ve sorgularda hem çinli hem de uygur
türkü polisler aynı anda görev alıyor.
uygur polisi tutuklu uygurluyu dövüyor ve kimlerle görüştüğünü, kendisini kimlerin organize ettiğini, yanında başka kimlerin olduğunu soruyor. tutuklu bir süre direndikten sonra yanındaki
arkadaşlarını
ihbar ediyor. uygur polisi çinli polisin yanında
konuşmaması ve diğer arkadaşlarını ihbar etmemesi için daha çok dövüyor, daha çok dövülen tutuklu herkesin ismini veriyor.
isimler ortaya çıktıkça uygur polisi yine daha fazla konuşmasın diye- uygur tutukluyu
öldüresiye dövüyor!
yine bir başka polisin anlattıkları ise akıl alır gibi değil. annesi ile birlikte tutuklanan birkaç aylık
çocukların annelerinin gözleri önünde boyunlarının kırılarak nehre atıldığını söylüyor.
sonuç şu: 5-6
temmuz tarihinden sonra 30.000 kişi gözaltına alınıyor, gözaltına alınanlardan 18.000 i öldürülüyor. geri
kalan 12.000 kişi halen kayıp. çin hükümeti bu
kişilerin nerede olduğunu bilmediğini söylüyor. öldürülen
çinli sayısı 200’e yakın.
doğu türkistan’da halen tutuklamalar ve ev
baskınları -siz bu satırları okurken
de- hızla devam ediyor.
resmi rakamlar da yalan söylemeye...
‘ölü sayısı 197,
yaralı sayısı 1720!’
--- alıntı ---
((http://www.timeturk.com/yazardetay.asp?newsid=15441))
#586758 - sirkencubin - 19.08.2009
08:36
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder