7 Ocak 2013 Pazartesi

türkçe (2)


lisan ismi olmaktan başka "türk'e has şekilde, türk gibi, türk tarzında" mânâlarına gelen kelime.

#2261434 - sirkencubin  - 20.10.2011   22:48

ingilizce ve arapça gibi dillerin 1-2 milyonda kalan muhtemel kombinasyonlarına karşılık 300 milyar kombinasyon çekebilme kapasitesiyle, "arapça değil mi uydur uydur söyle" tezini çürüterek "türkçe değil mi uydur uydur söyle" tezini destekleyen güzel dilimiz. tarih de şahittir, çok çekmiştir türkçe.

#2261435 - sirkencubin  - 20.10.2011   22:49

türkçe fiiller bakımından muhtemelen bütün batı dillerinden daha zengin olmakla beraber, isimler bakımından yeterli sayıda kelime ihtiva etmediği gözlenmektedir. bu sebeple bilhassa batı medeniyetinden gelen kavramları karşılamakta sıkıntı çekilmektedir. ingilizce'den türkçe'ye tercüme yaparken, birbirine yakın manaları olan, ama aralarında nüanslar bulunan beş ingilizce kelimeyi karşılamak üzre üç tane türkçe kelime güç bela çıkarılabilmektedir ve onların da yalnız biri öztürkçe olmaktadır. bu neden böyledir? türkler iki defa mensup bulundukları medeniyet dairesini değiştirmiş, üstelik yerleşik medeniyete bir takım milletlere göre geç intikal etmişlerdir. hiç bir dil işin en başında, nisbeten saf olduğu dönemlerde çok zengin değildir. o dili konuşan topluluk geliştikçe, gerek kendi dilinin imkanları içinde yeni kelimeler ihdas etmek suretiyle, gerekse temasta bulunduğu medeniyetlerin dillarinden istifade ederek, onlardan kelime "ödünç almak" ve zaman içinde bu kelimelerin bir kısımı kendi diline mal etmek suretiyle, dilini de geliştirir. batı dilleri için bu tür alışverişler hep birbiri üzerine eklenen bir süreçte cereyan ederken, türkçe önce bol miktarda çince ve sanskritçe kelime almış, sonra bunların çoğunu unutmuş, arapça ve farsça yardımı ile ihtiyaçlarını karşılayan, kendine yeten bir dil meydana getirmiş, ancak batı medeniyetinin meydan okuması sırasında yine zaafa düşmüştür. tanzimat'tan sonra karşılanması gereken pek çok sayıda fransızca kavram; türk dilinin yapısı, grameri maalesef asırlardan beri süren bir ihmal sebebiyle pek bilinmediği için, arapça ve farsçadan faydalanılarak türkçe'ye kazandırılmaya çalışılmıştır. aynı zamanda "batı dilleri -frenkçe- nasıl latince ve grekçe'den istifade ediyorsa, biz de arapça ve farsça'dan istifade ederiz" mantığı da bu süreçte rol oynamıştır. tamamen arapça tadında olsa da, belli bir süre için kendi içinde tutarlı bir -türkçe demek zor belki ama- yerli terminoloji pek çok branş için temin edilmiştir. ancak millî yönelişler çerçevesinde dilde özleştirme akımının başlaması ile türk dili en az on asırlık dil mirasını reddedip, her şeyi yeni baştan inşa etmeye kalkışınca, bir de tarama ve derleme çalışmalarının sonuçlanması beklemeksizin her şeyi türetme yoluyla yapmaya çalışınca, üstelik anlayan anlamayan, dil bilgisi olan olmayan herkes bir iki kelime türetmeye kalkışınca elde edilen tek netice kaos olmuştur. şimdi herkes birbirini boğazlasın bakalım: yangı mı, iltihap mı, inflamasyon mu? yapılması gerken kelimeler hakkında köken takıntısına bir son vermek ve kendi malımız haline getirebildiğimiz her kelimeyi kullanmaktır.

bilim dili ve terminoloji söz konusu olduğunda, iş hassas bir hal almaktadır. terimler kendi içinde bütünlikleri olan öbekler oluştururlar ve her birinin net bir tarifi olmalıdır. işaret ettikleri kavramı kaba taslak değil, ince bir şekilde ifade etmelidirler. standart olmalı ve herkes tarafından anlaşılmalıdırlar. bir disiplinin terminolojisini olduğu gibi bir dilden başka bir dile aktarmak gerçekten müşkil bir iştir. terminoloji konusunda elden geldiği kadar türkçeleştirmek, ama işi yabancı kelime düşmanlığı seviyesine vardırmamak, uluslararası terminolojiden yan çizmemek gerekir.

konuşur, düşünür, tartışırken hep konuları birbirine karıştırırız. edebi dil, bilim dili, konuşma dili başka başka bahislerdir. uluslararası terminoloji kullanmak başka, yabancı dilde eğitim bambaşka bir meseledir. hangi terimi kullanırsanız kullanın ana dilinizde cümle kurmak mecburiyetindesiniz. yabancı dilde eğitim için mazeret olamaz.

konuyu incelerken kapasite ve potansiyel arasındaki farkı gözden kaçırmamak gerekir. türkçe elbette en az herhangi bir dil kadar gelişme ve istenileni ifade etme yeteneği olan bir dildir (potansiyel). ama maalesef zaman zaman anlatılan kavramlar için türkçe'deki kelime sayısının yetmediği gözlenmektedir (kapasite). ihtiyacı karşılayacak bütün kelimelerin sadece türkçe kök ve ekler kullanılarak türetilmesi ütopik bir proje olduğu kadar, hem gereksiz hem de yanlıştır. kelimeler sadece soyut ses işaretleri değil, kültür taşıyıcısıdır ve tabiî gelişmelerine müdahele etmek ifade güçlerini zaafa düşürebilir. bilhassa uzun zamandır dilde yerleşik kelimeleri atmaya kalkışmak cinayettir. gül kelimesi farsçadır diye atıp yerine türkçe kökenli bir kelime koyarsanız, sadece bir çiçeğin ismini değiştirmiş olmazsınız, peşinden pek çok deyim, pek çok tamlama, atasözü, edebi cümleler, çağrışımlar kayar gider. yeni karşılaşılan kavramlara ise ilk adımda bir türkçe karşılık vermek elbette en makbul davranıştır, yabancı bir kelime türkçe'de tutunmadan önce türkçe güzel bir karşılık verilirse isabet olur. ama akın akın gelen pek çok kavramın hepsini birden, ıkınıp sıkınarak sadece türkçe kök ve eklerle karşılamaya çalışmak akıllara ziyan bir davranıştır. kaldı ki bu işlere burnunu sokanların bir kısmı doğru dürüst türkçe bilgisi olmayan, bir dil bilgisi kitabını baştan sona okuyup okumadığı belli olmayan, edebiyata vukufu, lugate hakimiyeti bulunmayan kişilerdir. ayrıca da canı isteyenin bulup uydurduğu farklı karşılıklar kargaşaya yol açmaktadır.

manner, behaviour, attitude, conduct: bir metin içinde geçen bu kelimeleri sadece öztürkçe kelimeler kullanarak karşılayabilir misiniz? efendim, biz üç tane yeni kelime türeteceğiz derseniz, kolay gelsin, daha kaç kelime türetmeniz gerektiğini bilemiyorum. ama en azından mevcut arapça kökten gelen kelimeleri kabul edip kalan ihtiyacı türetme yoluyla karşılamayı kabul ederseniz, yapılacak iş biraz daha makul boyutlara iniyor.

(ben manner ve attitude'u tavır, behaviour'u davranış, conduct'ı da metin içindeki manasına karşılık gelecek şekilde hareket -"hareketlerine dikkat et" ibaresindeki şekli- ile karşılamıştım.)

(sirkencubin, 29.03.2003 00:01
#2274545 - sirkencubin  - 30.10.2011   13:24

türkçe'nin teknik olarak bir çok dilden daha kullanışlı olduğu kanaatini -aslında başka dilleri pek bilmemek sebebiyle haddim olmayarak- paylaşsam da, az sayıda kelime ile çok mânâ ifade etmenin bir meziyet mi, yoksa zaaf mı olduğu tartışılır. bu bakımdan türkçe matematiğinin bazı fasıllarının, geliştirilmesi gereken hususlar olarak işaretlenmesi yerinde olacaktır. esasen kelimelerin cümle içinde mânâ kazanması, bildiğim kadarıyla türkçe'ye has bir hã¢l değildir, bütün diller için caridir. lakin az kelimeye çok vazife yüklenmiş olması, türkçe açısından bu durumun önemini arttırmaktadır. bazen siyak ve sibaka bakarak kelimenin tam olarak hangi mânâda kullanıldığını tesbit etmek mümkün olsa da, vuzuhu arttırması gereken kelimelerin karışıklığa sebep olduklarına şahit olmak da muhtemeldir. kelimelerin belirli tariflerinin olması yazı, konuşma ve düşüncede açıklığı sağlamak bakımından elzemdir. diğer taraftan nüansların tek kelimeyle ifade edilmesi, nüanslar hakkında düşünme alışkanlığı edinmeyi müşkil kılacağından, dil için iftihar vesilesi sayılamaz. mesela "gelin" kelimesinin (isim olandan bahsediyorum, çekimli fiil olandan değil) üç ayrı mânâsı bulunmaktadır, böylece çarpma işlemini tatbik ederek gelin kelimesini üç kelime değerinde kabul edebiliriz. bu iyi gibi görünse de, gelin kelimesinin üç ayrı mânâsı bulunduğunu fark edenleri saymak gibi bir işlem yürütmeye kalktığımızda keyfimiz kaçabilir. durumun diğer bir mahzuru da, kontekste bağlı nüansların zaman içerisinde kalıcı olacak şekilde kaydedilmelerindeki güçlük sebebiyle doğmaktadır. bir neslin bir kelimeyi kullanırken aslında ne kasdettiğini yazılı bir kaynakta bulamayan başka bir neslin, o nesille irtibatı kopma tehlikesi içindedir. böyle olmasaydı, sonsuz çağrışımları olan tek bir kelime ile de yeteri kadar iletişebilirdik.

#2274608 - sirkencubin  - 30.10.2011   14:08

bazen kelimelerin birebir değil hiç türkçe karşılığı olmayabilir. belli bir konuda tercüme yaparken birbirine yakın mânâ taşıyan beş adet ingilizce kelimeyi karşılamak üzere üç adet türkçe kelimeyi -arapça kökenliler de dahil- ıkına sıkına çıkardığınız durumlarda türkçe kelime yerine ingilizcesini -yahut hangi dilden tercüme yapıyorsanız, o dildekini- kullanmayı uygun bulmasanız bile, kullandığınız türkçe kelimenin hemen yanına bunu söylerken hangi yabancı kelimeyi kasdettiğinizi de ekleme ihtiyacı hissedersiniz. böylece yazıdaki nüansları kaybetmemeye çalışırsınız. türkçe fiil kökleri bakımından muhtemelen bütün avrupa dillerinden zengin olmakla birlikte, isimler ve hele de terimler bakımından yeterince işlenmemiş halde bulunmaktadır. bunu aşmak için de konu hakkında geniş vizyon sahibi olmak ve kelime kökeni faşizmini ve benim kelimem senin sözcüğünü döver inadını bir yana bırakıp işimize gücümüze bakmak gerekir.
#2279260 - sirkencubin  - 02.11.2011   00:10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder