hoca "entel sinemacıların 'sinema tüccarları, sanattan
anlamayan hırbolar' diye aşağıladığı yapımcılar, yöneticiler,
senaryo yazarları yeni öğrenmeye başladıkları sinema
diliyle aslında halk hikâyesi anlatıyorlardı" diyor ((http://arsiv.zaman.com.tr/2003/08/16/yazarlar/ahmetturanalkan.htm).)
tam da bunu düşünüyordum, tevafuk oldu. bahaeddin
özkişi'nin köse kadı'sını tekrar okurken, bunun aslında
bir roman olmadığını, şark hikayeleri veya
pehlivan tefrikaları tarzında uzayıp gittiğini fark ettim. hele paşaoğlu hikayesini anlatmaya başladığında, adeta tamamen boyut değiştirip hikaye içinde
hikaye anlatılan hint tarzı masallardan (bkz:
sindbad) birinde buldum kendimi. bu haliyle kitap yeşilçam'ın tarihi filmlerini de bariz surette
hatırlatıyordu. evet, battal gazi filmleri aslında kesik baş, kan kalesi gibi
isimlerini işittiğim, ama maalesef henüz okumadığım, hatta galiba sahaflar'da karşıma çıkan, ama eşeklik ettiğim, tenezzül etmediğim,
elime almadan önünden geçip gittiğim kitapların aynı mantık ve ruhla sinemaya
aktarılmış halleri idi. "okumadan
nasıl biliyorsun, mantığını, ruhunu?" demeyin. bu
ruhu tanıyor olmamız gerektiği kanaatindeyim.
zihninizin tavanarasını karıştırın, genlerinizi
yoklayın, bir şeyler bulacaksınız...
(sirkencubin, 16.08.2003 11:45)
#2274952 - sirkencubin - 30.10.2011 19:39
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder