muhatabın
açık bir iletişim kurmaktan kaçındığı durumlarda angarya kabilinden bir
mecburiyet de olabilir niyet okumak. evet, hayır, belki, güzel, çirkin, istiyorum,
istemiyorum, seviyorum, sevmiyorum, gidelim, gitmeyelim gibi bir sürü kelime
arkalarındaki gerçekten kopmuş, karmakarışık bir sözlük oluşturmuştur. cümleler
bol keseden ortaya dökülür, ama hiç biri birinci anlamıyla kullanılmaz. bazen
abartılı bir nezaket, bazen ikiyüzlülük, bazen gizli bir mücadele, zaman zaman
da kat kat maskelerin arkasında, bin bir tilki kuyruklu hesapların arasında
gizlenen, esbab-ı mucibeleri hiçbir zaman çözülemeyen bir benlik buna sebep
olabilir. sözler gibi fiiller de tiyatro sahnesindedir ve kuliste ne olduğunu
kestirebilmek için niyet okumaktan başka çare yoktur. ne çare, an
olur en çok tanıdığınızı sandığınız insanı bile tanıyamadığınızı görürsünüz, bütün
okumalarınız havada kalmıştır, onca zaman havanda su dövmüş ve iletişememişsinizdir. bazen
safça niyetinizi ortaya dökersiniz, ama muhatabınız perdeler arkasındadır, o
sizi görür, siz onu göremez ve aldatılırsınız. bazen safça niyetinizi ortaya
dökersiniz, ama muhatabınız böyle bir iletişime alışkın değildir, ne
söylediğinizi dinlemez, bambaşka anlamlar yükler cümlelerinize, hayretten
donakalırsınız.
"bir
çay daha ister misiniz?"
"abi
yazım güzel olmuş mu?"
"beni
seviyor musun?"
"sinemaya
gidelim mi?"
"sence?"
boşa konuşuyoruz
zaman zaman...
#2260090 - sirkencubin - 19.10.2011
18:01
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder