4 Ocak 2013 Cuma

inanca saygı


doğru kavramların bulunmasıyla -anomi diyoruz, cemil meriç'e gönderme yapıyoruz, geçiyoruz- tartışma konusu olmaktan çıkması muhtemeldir.

"saygı, sevgi, hoşgörü, öperim canım, yalarım, yutarım, hadiyin uzlaşalım" değil mesele. kimse çok yanlış bulduğu bir inancı "hoş görmek" durumunda değil, aksi tuhaf olurdu zaten. keza mesele eleştirilmemeyi beklemek de değil. eleştiri ile hakareti ayırabilenler için mesele pek de yok zaten.

anahtar kavram: tesamuh. şurada yetmiş milyon kişi birbirimizi boğazlamadan gül gibi geçinip gidebiliriz, hepimiz elimizi ayağımızı toplamayı öğrenirsek. beğenseniz de beğenmeseniz de dünya görüşünüzün tam aksini benimsemiş, üflemekle söndüremeyeceğiniz, kazımakla çıkaramayacağınız, kesseniz bitiremeyeceğiniz, assanız başa çıkamayacağınız milyonlarca insan var türkiye'de. bu durumda öteki ile berikinin birbirinin kafasını kırmadan yaşayabilecek bir olgunluğa erişmesi gerek. en azından büdü hidayete erene kadar, veya edi pes edene kadar. lakin tahtırevalli bir hoş, epey uzun bir köprü görünüyor falımızda, üç-beş vakit yetmez bize. şu halde dayı demek içinize sinmiyorsa bile, kibar olun d'ayı deyin bari. muhtaç olduğunuz nezaket, damarlarınızdaki asil gomoniz, faşiz, ilerici, gerici kanında mevcut esasen.

gelmiyim oraya.

(sirkencubin, 18.01.2005 12:17)

bu fikre sahip çıkanların da karşı çıkanların da aşmakta güçlük çektiği bir husus, herkesin kabul edebileceği bir hakemin bulunmayışıdır. yahut cümleyi ters çevirirsek herkesin başka bir şeyi hakem benimsemiş olmasıdır. bu durumda muhtemelen kabaca iki yoldan başkası bulunmamaktadır: ya taraflar bir arada bulunurken birbirlerine en az zararı vermenin bir yolunu bulacaklar veya taraflardan biri diğerini ezerek tamamen yok edene kadar çatışma bitmeyecektir.

biri akıl ve bilim diye özetlenebilecek bir anlayışı hakem kabul ederken, diğeri ilahi mesaj olduğuna inandığı bir külliyatı esas alır. burada -bu başlıkta ifade edilmiş olduğunu görmekten ziyadesiyle memnun ve kaleme alan arkadaşa müteşekkir olsam da- genellikle atlanan nokta, akıl ve bilimin nihai hakem olabileceği tarzındaki görüşlerin de neticede birer inanç olduklarıdır. bütün tarafların düşünce silsilelerinde kabul ettikleri birer başlangıç noktası bulunmakta ve kuracağınız yapı ilk taşı nereye koyduğunuzla çok ilgili olarak şekilleniyor. ancak ilk taşın nereye konması gerektiği konusunda zorlayıcı olan bir şey yok, bu da fikir ve inanış ayrılıklarını ortaya çıkarıyor. önce bir şeyi seçiyorsunuz ve sonra onun üzerinden devam ediyorsunuz. bu durumda kendi düşünce sisteminiz içinde kalarak mesela modernizmin insanlığı ileri götürdüğünü savunabilirsiniz. fikriniz ancak düşünmeye sizinle aynı noktadan başlayan biri için geçerli olabilir. başka bir ekolün mensubu ise, aslında neyin ileri neyin geri olduğu, yahut insanlığın ileri veya geri gitmesi gibi bir şeyin sözkonusu olup olamayacağı hususlarında sizden tamamen farklı görüşler dile getirebilir. modernizmin insanlığı ileri götürdüğünü savunabilmeniz için modernizmin mantığını kullanmanız, onun ideolojisine, onu destekleyen inançlara bağlı olmanız gerekir. bunlar da muarızınızı bağlamaz. birileri de pekâlâ ortaya çıkıp modernizmin insanlığı köleleştirdiğini söyleyebilir. bu tür eleştiriler batı'dan bile çıkabildiğine göre, batı'dan tamamen farklı bir dünyanın temsilcilerinin fikirlerinize eyvallah etmesini beklemeniz safça olur. uygarlığa inanıp inanmamak veya şu veya bu uygarlığa inanmak da bir tercih meselesidir. burada türk insanı için utanç verici olduğunu düşündüğüm bir noktaya geliyoruz. zaman zaman aklımdan geçen bir düşünceyi dile getirdiği için, fikirlerine katılmadığım sayın yazara teşekkür ederim, türkiye'de sıklıkla inançların sağlaması olarak, yani başta bahsettiğimiz hakem olarak, batı'nın bugünki mevkii kabul ediliyor. halbuki güçlü olmakla haklı olmak tamamen farklı şeyler. onlar, kazanmayı bizden farklı bir şekilde algılayıp, üretip, sattıkları için zengin olmuş olabilirler; yahut bunun yanında onun altınını çaldıkları, bunun elmasını işlettikleri, şunun petrolünü sömürdükleri için de zengin olmuş olabilirler. onlarla aynı inançları benimsemeniz anlaşılır bir husus, ama onlar zengin oldukları için onlarla aynı inançları benimsemeniz -sizin açınızdan- onur kırıcı diye düşünüyorum. lütfen bizim inancımızı, onların zenginliği ile yargılamayın.

(sirkencubin, 18.01.2005 14:03)
#2269277 - sirkencubin  - 26.10.2011   21:44

savundukları sistemlerin, mantık açısından kimi dinlerden daha tutarlı olsa da, aslında çok farklı temellere dayanmadığını, sonuçta hepsinin inanç olduğunu fark etmeyen insanların anlamakta zorlandıkları bir kavram. zihinlerde birbirinden bağımsız iki alan var: bilim ve akıl alanı, yani objektif alan ve din alanı, yani subjektif alan. bu hatalı bir kurgu. akıl değer yaratmaz, değerlerinizle yargılarınızın tutarlılığını denetler. bilim zaten, kendi alanındaki etkinliğiyle bile tartışmalı bir kavramken, alanı dışında size bir şey sağlamasını beklemeyin.

peki bilgi felsefesi açısından, faraza marksizm ile islam benzer kategoride ise ve müslümanlar kendi inançları hakkında saygı bekliyorlar ise bu marksistlerin de benzer bir saygı beklemesini gerektirmez mi? gerektirir. biri marx ile kafa bulunca rencide oluyorsanız, bulmayız bilader, sorun değil.

(sirkencubin, 05.12.2007 09:01 ~ 09:10)

bittabi mübersem kişilerden böyle bir şey beklememek gerek, nasıl şuuru yarı kapalı hastalardan küfür etmemelerini beklemiyorsak. kimi böyle alın karışlıyor, sağlı sollu geçiriyor, insanları orda burda ağlatıyor falan kendi algı evreninde. tamam yavrum, sen haklısın, bir şey demedik, sana selbes.

(sirkencubin, 05.12.2007 11:01)
#2272711 - sirkencubin  - 29.10.2011   00:25
------------------------------------------------------
inançlara hakaret


sözlük idaresi neyi inanç veya din olarak tasnif edip neyi etmeyeceğini belirlemekte serbesttir elbette, ancak bize göre şer hareketi olan yapılanmalar (ki belki biz de onlara göre şer hareketiyizdir) veya "bizde inanç olmaz hacım" tribi de teknik olarak birer inanç çeşididir.

inançlara hakaret kavramının esas nüktesi, farklı inanç grupları arasında kavga gürültüden uzak bir iletişim dilinin oluşturulmasıdır. konunun teorik tartışmalarda boğulmasından ziyade, pratik olarak bu anlamda yorumlanması daha verimli olacaktır. buna isterseniz "ateşkes dili" de diyebilirsiniz. ilişkide ve iletişim içinde olduğunuz gruplar hangileridir, bunlarla çelişkileri çatışmaya dönüştürmeden bir arada bulunabilmeniz için başvurmanız gereken usûl ve üslup nedir, tespit edilmesi gereken budur. hakaret ile eleştiri arasında net bir sınır çizmek zor olabilir, hatta bazıları eleştiri ve hakaret arasında (olumlu ya da olumsuz) bir fark görmüyor olabilir, ama "evsat" bir yol bulmak imkansız olmasa gerek. yeter ki kafa kırmak, göz çıkarmaktan başka bir niyetimiz olsun.
#430725 - sirkencubin - 06.07.2009 13:35

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder