doğru
kavramların bulunmasıyla -anomi diyoruz, cemil meriç'e gönderme yapıyoruz, geçiyoruz-
tartışma konusu olmaktan çıkması muhtemeldir.
"saygı,
sevgi, hoşgörü, öperim canım, yalarım, yutarım, hadiyin uzlaşalım" değil mesele. kimse çok
yanlış bulduğu bir inancı "hoş görmek" durumunda
değil, aksi tuhaf olurdu zaten. keza mesele eleştirilmemeyi
beklemek de değil. eleştiri ile hakareti ayırabilenler için mesele pek de yok
zaten.
anahtar
kavram: tesamuh. şurada yetmiş milyon kişi birbirimizi boğazlamadan gül gibi
geçinip gidebiliriz, hepimiz elimizi ayağımızı toplamayı öğrenirsek. beğenseniz de
beğenmeseniz de dünya görüşünüzün tam aksini benimsemiş, üflemekle
söndüremeyeceğiniz, kazımakla çıkaramayacağınız, kesseniz
bitiremeyeceğiniz, assanız başa çıkamayacağınız milyonlarca insan
var türkiye'de. bu durumda öteki ile berikinin birbirinin kafasını kırmadan
yaşayabilecek bir olgunluğa erişmesi gerek. en azından
büdü hidayete erene kadar, veya edi pes edene kadar. lakin tahtırevalli bir hoş,
epey uzun bir köprü görünüyor falımızda, üç-beş vakit yetmez bize. şu halde
dayı demek içinize sinmiyorsa bile, kibar olun d'ayı deyin bari. muhtaç
olduğunuz nezaket, damarlarınızdaki asil gomoniz, faşiz, ilerici, gerici
kanında mevcut esasen.
gelmiyim
oraya.
(sirkencubin,
18.01.2005 12:17)
bu fikre
sahip çıkanların da karşı çıkanların da aşmakta güçlük çektiği bir husus, herkesin
kabul edebileceği bir hakemin bulunmayışıdır. yahut cümleyi ters çevirirsek
herkesin başka bir şeyi hakem benimsemiş olmasıdır. bu durumda
muhtemelen kabaca iki yoldan başkası bulunmamaktadır: ya
taraflar bir arada bulunurken birbirlerine en az zararı vermenin bir yolunu
bulacaklar veya taraflardan biri diğerini ezerek tamamen yok edene kadar
çatışma bitmeyecektir.
biri akıl ve
bilim diye özetlenebilecek bir anlayışı hakem kabul ederken, diğeri ilahi
mesaj olduğuna inandığı bir külliyatı esas alır. burada -bu başlıkta
ifade edilmiş olduğunu görmekten ziyadesiyle memnun ve kaleme alan arkadaşa
müteşekkir olsam da- genellikle atlanan nokta, akıl ve bilimin nihai hakem
olabileceği tarzındaki görüşlerin de neticede birer inanç olduklarıdır. bütün
tarafların düşünce silsilelerinde kabul ettikleri birer başlangıç
noktası bulunmakta ve kuracağınız yapı ilk taşı nereye koyduğunuzla çok ilgili
olarak şekilleniyor. ancak ilk taşın nereye konması gerektiği konusunda
zorlayıcı olan bir şey yok, bu da fikir ve inanış ayrılıklarını ortaya çıkarıyor. önce bir şeyi
seçiyorsunuz ve sonra onun üzerinden devam ediyorsunuz. bu durumda
kendi düşünce sisteminiz içinde kalarak mesela modernizmin insanlığı ileri
götürdüğünü savunabilirsiniz. fikriniz ancak düşünmeye sizinle aynı noktadan başlayan
biri için geçerli olabilir. başka bir ekolün mensubu ise, aslında neyin ileri neyin
geri olduğu, yahut insanlığın ileri veya geri gitmesi gibi bir şeyin
sözkonusu olup olamayacağı hususlarında sizden tamamen farklı görüşler dile
getirebilir. modernizmin insanlığı ileri götürdüğünü savunabilmeniz
için modernizmin mantığını kullanmanız, onun ideolojisine, onu destekleyen
inançlara bağlı olmanız gerekir. bunlar da muarızınızı bağlamaz. birileri
de pekâlâ ortaya çıkıp modernizmin insanlığı köleleştirdiğini
söyleyebilir. bu tür eleştiriler batı'dan bile çıkabildiğine göre, batı'dan
tamamen farklı bir dünyanın temsilcilerinin fikirlerinize eyvallah etmesini
beklemeniz safça olur. uygarlığa inanıp inanmamak veya şu veya bu
uygarlığa inanmak da bir tercih meselesidir. burada türk insanı için utanç
verici olduğunu düşündüğüm bir noktaya geliyoruz. zaman zaman aklımdan geçen
bir düşünceyi dile getirdiği için, fikirlerine katılmadığım sayın yazara
teşekkür ederim, türkiye'de sıklıkla inançların sağlaması
olarak, yani başta bahsettiğimiz hakem olarak, batı'nın
bugünki mevkii kabul ediliyor. halbuki güçlü olmakla haklı olmak tamamen farklı
şeyler. onlar, kazanmayı bizden farklı bir şekilde algılayıp, üretip,
sattıkları için zengin olmuş olabilirler; yahut bunun yanında onun altınını
çaldıkları, bunun elmasını işlettikleri, şunun
petrolünü sömürdükleri için de zengin olmuş olabilirler. onlarla
aynı inançları benimsemeniz anlaşılır bir husus, ama onlar zengin
oldukları için onlarla aynı inançları benimsemeniz -sizin açınızdan- onur
kırıcı diye düşünüyorum. lütfen bizim inancımızı, onların
zenginliği ile yargılamayın.
(sirkencubin,
18.01.2005 14:03)
#2269277 - sirkencubin - 26.10.2011
21:44
savundukları
sistemlerin, mantık açısından kimi dinlerden daha tutarlı olsa da, aslında çok
farklı temellere dayanmadığını, sonuçta hepsinin inanç olduğunu fark etmeyen insanların
anlamakta zorlandıkları bir kavram. zihinlerde birbirinden bağımsız iki
alan var: bilim ve akıl alanı, yani objektif alan ve din alanı, yani
subjektif alan. bu hatalı bir kurgu. akıl değer yaratmaz, değerlerinizle
yargılarınızın tutarlılığını denetler. bilim zaten, kendi alanındaki
etkinliğiyle bile tartışmalı bir kavramken, alanı dışında size
bir şey sağlamasını beklemeyin.
peki bilgi
felsefesi açısından, faraza marksizm ile islam benzer kategoride ise ve
müslümanlar kendi inançları hakkında saygı bekliyorlar ise bu marksistlerin de
benzer bir saygı beklemesini gerektirmez mi? gerektirir. biri marx ile kafa
bulunca rencide oluyorsanız, bulmayız bilader, sorun değil.
(sirkencubin,
05.12.2007 09:01 ~ 09:10)
bittabi
mübersem kişilerden böyle bir şey beklememek gerek, nasıl şuuru yarı
kapalı hastalardan küfür etmemelerini beklemiyorsak. kimi böyle
alın karışlıyor, sağlı sollu geçiriyor, insanları orda burda ağlatıyor
falan kendi algı evreninde. tamam yavrum, sen haklısın, bir şey demedik, sana
selbes.
(sirkencubin,
05.12.2007 11:01)
#2272711 - sirkencubin - 29.10.2011
00:25
------------------------------------------------------
inançlara hakaret
------------------------------------------------------
inançlara hakaret
sözlük idaresi neyi inanç veya din olarak tasnif
edip neyi etmeyeceğini belirlemekte serbesttir
elbette, ancak bize göre şer hareketi olan yapılanmalar (ki
belki biz de onlara göre şer hareketiyizdir) veya "bizde
inanç olmaz hacım" tribi de teknik olarak birer inanç çeşididir.
inançlara hakaret kavramının esas nüktesi, farklı
inanç grupları arasında kavga gürültüden uzak bir iletişim dilinin oluşturulmasıdır. konunun teorik tartışmalarda boğulmasından
ziyade, pratik olarak bu anlamda
yorumlanması daha verimli olacaktır. buna isterseniz "ateşkes dili" de diyebilirsiniz. ilişkide ve iletişim içinde olduğunuz gruplar hangileridir, bunlarla çelişkileri çatışmaya dönüştürmeden bir arada
bulunabilmeniz için başvurmanız gereken usûl ve üslup nedir, tespit edilmesi gereken budur. hakaret ile eleştiri arasında net bir
sınır çizmek zor olabilir, hatta
bazıları eleştiri
ve hakaret arasında (olumlu ya da
olumsuz) bir fark görmüyor olabilir, ama "evsat" bir yol bulmak
imkansız olmasa gerek. yeter ki kafa kırmak, göz çıkarmaktan başka bir niyetimiz olsun.
#430725 - sirkencubin - 06.07.2009 13:35
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder