2 Ocak 2013 Çarşamba

ateist / ekşi


inanç durumlarını neye inandıkları üzerinden değil, neye inanmadıkları üzerinden ortaya koymaları, kafa karıştırmak için aslında, takıyye yapıyorlar. tek-tanrı konusunda tanrıtanımaz olabilirler, ama aslında iki tanrıya inanıyorlar: uyuyan tanrı naturisis ve uyanık tanrı human-ra. tanrısal sıfatlar bu ikisi arasında pay ediliyor, mesela kıdem ve beka naturisis'e ve ilim ve irade human-ra'ya atfedilirken, kudret ve tekvin her ikisi için de geçerli görülüyor. sözde-ateist kozmogoniye göre, naturisis evrim yoluyla human-ra'yı doğurmuş. bilincin human-ra için kendine ait bir karakter olduğunu kabul eden human-ra kültü, aklı totemleştirirken, bilinci naturisis'in human-ra'daki yansıması olarak gören naturisis kültü bilimi totemleştiriyor. kendi içinde birçok farklı versiyonu var bu neo-paganist inanışın, mesela bazıları herbir insan bireyinin human-ra'nın bir inkarnasyonu olduğunu kabul ediyor ve kutsuyor, başkaları ise inkarnasyonu sadece bilinçli bireyler için kabul ediyor ve doğmamış bebekler veya bitkisel hayata girmiş kişileri dışarıda tutuyor. tapınmanın uzun süre human-ra'nın razı edilmesine yönelmiş olmasının sonunda naturisis'i kızdırdığını düşünen bir grup çevrecilik kisvesi altında yeni bir tarikat örgütlemiş bulunuyorlar. ("haydi paganlar orgyye" diye bitirecektim, ama inancınıza saygısızlık sayılır mı, bilemedim.)

(sirkencubin, 12.12.2007 08:23)

ateist insanların "biz inanmayız, biliriz; inanma mefhumu sizin özelliğiniz" demesi, inanmak kavramından da, bilmek kavramından da bir şey anlamadıklarının göstergesi. hiçbir şeye inanmayan biri, hiçbir şey bilemez. bilgiye ulaşmak için üç kaynak ve iki metot var, daha doğrusu kaynaklardan biri yeni bilgi üretmediği ve mevcut bilgileri dönüştürdüğü ve aslında iki metottan ibaret bir şey olduğu için iki kaynak ve iki metot da diyebiliriz. ilk üçü gözlem, haber ve muhakeme, ikinci ikisi muhakemenin türleri olan tümdengelim ve tümevarım. bir inançla başlarsınız işe ve bunu doğru varsayarak, bildiğinizi varsayarak zihninizde bir takım sonuçlara ulaşırsınız. "ilk adımın doğru olduğunu varsayarak" parantezi içine alarak ifade ettiğiniz bu sonuçlara bilgi denir ki, bu da aslında inancın bir türüdür. gözlem mutlak bir kaynak değildir, algı yanılması olmadığına halüsinasyon görmediğinize inanıyorsanız ancak doğru kabul edebilirsiniz. haber de mutlak bir kaynak değildir, ancak haber getirene inanıyorsanız doğru kabul edebilirsiniz. tümdengelim mutlak bir bilgi sağlamaz, çünki çıkarsamalar öncüllerin doğruluk değerine bağımlıdır. tümevarım da mutlak bir bilgi sağlamaz, çünki örnekleminize dayanarak yaptığınız genellemenin isabet oranına bağımlıdır. ister bir dinden hareket edin, ister felsefeden, ister bilimden, sonuç olarak dünyagörüşünüz, değerleriniz, hayatınızı düzenlemek için başvurduğunuz prensipler, ir inançlar kümesidir. "ateistler bilir, dindarlar inanır" demek, ne dediğini bilmemekten kaynaklanıyor olsa gerek.

"din" şeklinde kurulan sistemlere tepki duyan felsefi sistem mensupları, kendi sistemlerinin inanç boyutunu yadsıyarak, aslında çok sübjektif bir zeminde durdukları gerçeğinden kaçmak istiyorlar sanırım. dinlerin ortaya koyduğu değer sistemlerini reddedenler, kendi sistemlerini kurarken yine bir takım inançlara dayanıyorlar, başka kaynak yok çünki. bilim değerler alanında bir kaynak değil, bilim olanı araştırır, olması gerekeni değil. bilim size ahlak ya da siyaset gibi alanlarda dayanak noktası sağlamaz. bu alanlarda bilimlerin incelemelerinden faydalansanız bile, uygulamaya esas olan prensipleri inançlarınızdan çıkarırsınız. eğer inanmayı saçma buluyorsanız, hergün doğuyor diye yarın da güneşin doğacağına inanmayı da saçma bulmalısınız, genellikle cisimleri çeken yeryüzünün bazen de onları itmeyeceğine inanmayı da saçma bulmalısınız, zihninizin dışında bir evrenin varolduğuna inanmayı da saçma bulmalısınız. bulmuyorsanız, kendinizle çelişiyorsunuz demektir, sevsinler mantığınızı. önce inançlarınızı fark edin, sonra inanıp inanmamak hakkında ahkam kesin.

panteizmden bahsetmiyorum "anam", göndermelerin nerelere gittiğini anlamamışsın, dön bir daha oku.

daha kendi inançlarınızın farkında değilsiniz, "varolan hiçbir dine inananmama durumu" ile hiçbir şeye inanmamak arasında dağlar kadar fark var.

(sirkencubin, 12.12.2007 09:49)

konuyu bilim felsefesiyle sınırlandırdığı zaman kaçak güreşmiş olacak kişidir ateist, yazdıklarımı da bermutad tersinden anlayan bir tip olabilir zaman zaman. bilimsel bilginin olabilirliği, özellikleri vb bir konuda görüş beyan etmedim, bilgi ve inanç arasındaki ilişkinin doğru temellendirilmediği zaman çelişkiye düşülebileceğini göstermeye çalıştım. bilim felsefesi konusunda kitap yazın isterseniz şuracığa, bahsettiğim bu değil, bilimsel bilginin bize ne sağladığından değil, ne sağlamadığından bahsediyorum. bilimsel bilgiyle dolduramadığınız boşluğu neyle dolduruyorsunuz, onu söyleyin. bilim size kök hücrelerden yeni organ elde etme tekniği verebilir mesela, ama bu amaç için embriyoları kullanmanızın doğru olup olmadığını söylemez. ya da kürtaj sözkonusu olduğunda fetusun hayat hakkını mı, annenin seçim hakkını mı öncelemeniz gerektiğini söylemez. ah bir sadede gelseniz...

ispat konusuna gelince, bir şeyin varlığını ya da yokluğunu ispatlayamamışsanız, var olduğu ya da olmadığı yönündeki ispatsız kabulünüz inançtır. "tanrı var" demek ne kadar inançsa, "tanrı yok" demek de o kadar inanç. "bilmiyorum, olabilir, ama olmayabilir de, olması daha yüksek ihtimal, olmaması daha yüksek ihtimal vb" demiyorsanız, bu konuda bir inancınız var demektir. "tanrı yok" diyebilmek için, varolmadığını kanıtlamanız gerekmiyor, ama varolmadığını kanıtlamadan yok diyorsanız, bunun adı inanç.

(sirkencubin, 12.12.2007 12:10)

fotoğrafın dışında kalanı hesaba katmayandır. (maksat tanım olsun)

"bilme inançtan başka bir şey ifade edemez. dahası, mutlak doğru da var olmasını tanrısal bir varlığın varolmasına bağlar."

ben aşağı yukarı böyle düşünüyorum. son tahlilde bilgi bir tür inanç kanaatimce...

bilimsel düzlem ve ateizm konusunda ifade edilen görüşler tutarlı, ama sonuçta problemi gözardı etmekten başka bir sonuca varmıyor sanki. bilimi sabit bir teleskoba benzetelim, yönünü değiştiremiyoruz, ama açısını, görüş alanını giderek genişletebiliyoruz. görüş açısı içinde kalan alanı daha net görebiliyoruz, dış kısım ise flu. olayı bilimsel düzlemle sınırlandırmak, flu alanı yok farz etmek anlamına geliyor. eğer arkadaşınız "abi garajdaki ejderha dışarı çıkmış, flu alandan üzerimize geliyor" diyorsa, sizi keklediğini düşünüp "hade len, teleskopta görünmüyor" diyebilirsiniz. siz göremediğinize göre, onun da göremiyor olmasını beklemeniz mantıklı. peki arkadaşınız "göremiyorum, ama kokusunu alıyorum, sen nezle olduğun için farkında değilsin" derse tutumunuz ne olmalı? böyle bir durumda ejder maması olma ihtimalini, arkadaşınızın koku alma hassasının sizinkinden iyi durumda olup olmadığını, sizi kandırıp kandırmadığını ölçer biçer, uyarıyı ciddiye alıp almama konusunda bir kanaate varmaya çalışırsınız. tablonun bilimsel düzlem tarafından aydınlatılan kısmının dışında sizin için hayati bir problem varsa eğer, bunu gereksiz bir ihtimal olarak ele almak nahoş sonuçlara yol açabilir.

bu arada, ilginizi çekmeyebilir, ama yine de not edelim, islam akaidi açısından inanç konusunda "bir değilse sıfırdır" gibi bir anlayış var. iki değerli mantığın ya 0 ya 1'inden farklı bu, şüphe gözardı edilmiyor, ama şüpheye verilen değerle, redde verilen değer aynı. bunu "kabul edenler, etmeyenler?" sorusu şeklinde de ifade edebiliriz, kabul etmeyenler, reddetmiş de olabilirler, kararsız da olabilirler. olasılık hesapları, "zann-ı galib (=yüksek ihtimal)" sadece amel (uygulama) alanında geçerli sayılıyor.

(sirkencubin, 13.12.2007 12:52)
#2274632 - sirkencubin  - 30.10.2011   14:24

türkiye ateistinin koyundan farksız olması: türkiye ateistine iltifat, koyuna hakaret sayılacak bir beyanat olmanın yanında, ciddi bir tespit yapmak üzereyken ıskalayan bir görüşün özeti.

madde bir: konuyu ateizm kavramı üzerinden kurgulamak hatalı. ateizm neye inanılmadığı hakkında bir etiket ve hedeflenen zümreyle örtüşmüyor. eğer ortada ortak özellikleri olan bir zümre varsa, bunların yapısı hakkında ikna edici argümanlar ileri sürebilmek için ortak noktalarının neler olduğunu tespit etmek gerek. ne olmadıkları bakımından ortak olan bir grup ne oldukları bakımından son derece heterojen de olabilir. konuya buradan girince elinizdeki kategorinin darmadağın olması ve tespitlerinizin elinizde patlaması riski var. ateistlerin bir kısmının hedeflenen zümreden olmaması ve hedeflenen zümreden bazılarının ateist olmaması gibi ihtimalleri değerlendirebilmek için, hedef aldığınız zümreyi neye inandıkları üzerinden, kendi dünya görüşleri üzerinden kategorize etmeniz gerekir.

madde iki: konunun devletler üzerinden ifade edilmesi de hatalı, bazı devletler sözkonusu dünya görüşünün önde gideni, bayrak sallayanı rolünü üstlenmiş olabilirler, bu konuyu bilhassa iş edinmiş olabilirler, dayatmacı olabilirler; ama sözkonusu dünya görüşünün yaygın şekilde kabul gördüğü, büyük oranda etkili olduğu, lakin devlet seviyesinde aynı oranda temsil edilmediği toplumlar da olabilir. değerlendirmenize bunları dahil etmemeniz halinde tam bir analiz yapmanız hayli zorlaşır.

madde üç: türkiye hakkında konuşurken türkiyenin neresinden, hangi toplumsal kesimden bahsettiğinizi net olarak ifade etmezseniz kronik kör dövüşü sağırlar diyaloğu havanda su dövme geleneğinden sıyrılmanız zor, hele muhatabınız sözünüzü "denginden anlayacak" vasıfta değilse. siz büyük resmin başka bir detayından bahsediyorken, muhatabınız farklı bir detay üzerinden savunmaya geçebilir. comte ve renan etkisi nüfus bakımından türkiye'nin az bir kısmında hissedilir bir etkidir, önemi bu tarz bir görüşün "jöntürk sınıfının" icra kuvveti olan "ittihatçı cuntasının" benimsediği bir anlayış olmasındandır. sözkonusu sınıf ile iktidar alanındaki temsilcileri arasında her sahada mutabakat bulunmamaktadır, asgari müştereklerin ötesinde ihtilaf halinde oldukları alanlar da hesaba katılmalıdır. ortalama aydın profiline büyük oranda katkıda bulunan sınıf, konuyu pozitivizm kavramını kullanacak kadar ince değerlendirecek bir ölçekte ele aldığınızda heterojen bir zümredir ve pozitivist olmayanları çoktur. bu noktada çok kolay bir şekilde "n'alaka" savunmasıyla karşılaşabilirsiniz. diğer taraftan esasta yönetici elitle halk tabakası arasındaki bir hikayeyi zihninizde bulundurarak kurguladığınız tablo, entelijansiya ile halk arasındaki hikayeleri gündeme getiren "mağdur aydın" tarafından reddedilebilir. karmaşık bir yapı var ortada ve bir alanda baskın olanlar, diğer alanda azınlık mevkiine düşebiliyorlar. belirli bir sosyal kompartmanda ateist olmak koyun olmaktan bile kolayken, bunu başka bir sosyal kompartmanda izhar etmek zor bir iş olabilir.

madde dört: "koyun olmak" meselesi "türkiye ateistlerine" mahsus bir husus değil, hadiseyi tahkik-taklid ekseninde ele aldığımızda zaten istisnalar hariç insanların ekseriyetinin "koyun" olduğunu görürüz. her dünya görüşünün mensupları arasında her tür zihin seviyesinde insanlar bulunabilir. "türkiye ateistlerinin" sorunu çoğu zaman taklitlerini tahkik sanmalarından ileri gelir.

madde beş: genellikle din başlığı altında sınıflanan dünya görüşlerinin dışında kaldığı için kısaca ateizm şeklinde vasıflandırılan dünya görüşünün tasviri konunun anahtarı. pozitivizm kelimesiyle özetlediğiniz, ateizm diye ifade ettiğiniz dünya görüşünü; liberalizm, sosyalizm, nasyonalizm, kapitalizm, komünizm, nihilizm, hedonizm, hümanizm, rasyonalizm, materyalizm, otizm, kökizm "fraksiyonlarının" hepsini "ışıklı masa" üzerinde üst üste koyarak kontürlerini, çizgilerin yoğunlaştığı alanları tespit etmek suretiyle aşikar kılmalısınız. liberaller ve sosyalistler kendi aralarında çekişmeli, ikisi birden jakoben tayfayla niza içinde, üçü birden ahaliyle münaferet halinde. böyle bir tablo karşısında konuşurken, ne kastettiğinizi "idiotproof plus plus" netliğinde açıklamazsanız, anlaşılma ihtimaliniz sıfıra yakın. öncelikle muhatabınıza şuistlerden, buistlerden değil, hepsinin teşkil ettiği ortak bir zümreden bahsettiğinizi anlatabilmelisiniz, kendi aralarında biribirlerine nisbetle teşkil ettikleri kategorizasyonun sizin için o kadar anlamlı olmadığını, hepsine birden baktığınızda sadece laciverdin tonlarından oluşan tek bir şey gördüğünüzü ve bu gördüğünüz şeyden bahsettiğinizi izah edebilmelisiniz. hangi epistemik cemaatten bahsettiğinizi anlatamazsanız, başka bir adım atabilme ihtimaliniz düşük.

madde altı: iki bitten yukarı seviyede işlem yapabilen herhangi bir organizmanın problemin karmaşıklığını algılama düzeyi, ortalama sözlük ateistinden fazladır. bu bakımdan koyun sürüsü demek yerine, strikininize deserebre kurbağa korosu demek daha uygun bir ifade olurdu.

olacak gözüm, ha gayret...

(sirkencubin, 16.07.2009 13:37)

#2273149 - sirkencubin  - 29.10.2011   13:49

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder