bu lavaboda abdest konusu zaten tartışılmış ve ortak bir sonuca varılamamıştı. bu seferki hadisenin farkı nedir? şudur, olağan böğkçü tayfadan fazla olarak pek bilmiş bir bağyan olaydan kıllanıp rejim aleyhtarı gösteri havası koklamış, pek bilmiş başka bir bağyan da metni kamu önüne taşımış. sözlükte bu kıllanıcılardan çokça var, ama aynı zırvalar bi kere de gasteye yazılınca farklı bir tat bi doku oluyor.
hicyen efendim hicyen... eyledür, güzeldir icyen, babasını pek sevmem ama..
birincisi tek çeşit lavabo yok, iciyenlisi de var iciyensizi de var, hepsi için tek bir şey söylemek mümkün değil. bunlar erişkin insanlar ve sizin kadar hijyen bilgisine sahipler ve de hijyen endişesi ile ibadetlerini aksatma veya aksatmama konusunda seçim yapacak hürriyete sahipler, o sebepten bu insanların kendi sağlıkları için üzülmenize gerek yok. yine de sağolun ama
kendi sağlığınız için de üzülmeyin, bu kadar mizofob olmaya gerek yok, ayak florasından kolera veya dizanteri kapmazsınız merak etmeyin. tabi bu eylemci gericiler inat olsun diye önce ayaklarını şarbon mikrobuna batırıp sonra lavabonuzda yıkıyorlarsa onu bilemem... bir de bu yıkanan ayakları kendi ayaklarınızla karıştırmayın bizahmet, en kötü ihtimalle sizinkilerin birkaç misli defa yıkanan ayaklar bunlar. mübarek ayaklar tabi aynı zamanda, orası ayrı. bir kısmınızın ellerinden ve ağızlarından daha temiz oldukları gibi gayrı bilimsel bi inancım var aynı zamanda.
tiskiniyom hacı...
he babo ben de senden tiskiniyom, noolcak?
gel bi anlaşma yapalım, bizimkiler sizin babanızın kamu lavabolarında ayak yıkamasınlar, siz de bizim görebileceğimiz yerlerde rastalı saçlarla, piercinglerle gezmeyin, ok?
(sirkencubin, 09.01.2008 10:27)
cinemada badlamış mısır yiyen kız gadar doğal bir şey yabmış bir gızdır, dolayısıynan savunulmaya ihtiyacı olmayan bir gızdır.
baralel yaşama gonusundaki tesbite gatılıyorum. yıkanıp temizlenmiş bir içki bardağıdan su içmenin günahlığı nereden geliyor sualine cevab vermek istiyorum: içki saklamaya ve içmeye mahsus kapların herhangi bir maksatla kullanılması ayrıca yasaklanmış bir fiildir. ayrıca burada da bir tiksinme hadisesi sözkonusu, nasıl güzelce yıkanmış ve tomestosla paklanmış bir lazımlığı yiyecek-içecek saklamak için kullanmaktan hazzetmiyorsak, içki konan kapları kullanmaktan da hazzetmeyiz. içki de idrar kadar necis bir sıvıdır. yan masada içen insandan hazzetmeme konusunda yapacak bir şey yok, çokkültürlü bir toplumda fitne çıkmaması için bunları sineye çekmek durumunda insanlar. gerekirse içkili-içkisiz mekan ayrımı yapılabilir, bu yapılamıyorsa, içenler de efendi gibi içiyorlarsa yapacak bir şey yok. "insanlarınki" cevabına katılıyorum, ama gerekçelendirmesine katılmıyorum, onu da başka zaman tartışırız olmazsa...
(sirkencubin, 09.01.2008 11:44)
invaderların enclavelara sızdığını gösteren kızdır, tehlike şey eder, o bakımdan olaydır.
(sirkencubin, 09.01.2008 11:52)
bi daha düşündüm, fikrimi değiştirdim, sinemada patlamış mısır yiyen kız "kadar" doğal bir şey yapmış olmayan kızdır, yine de yadırgayanları yadırgıyorum ve savunulmaya ihtiyacının olmadığını düşünmekte ısrar ediyorum.
(sirkencubin, 09.01.2008 11:58)
bi daha düşündüm ve yanlış müzede abdest aldığını fark ettim, sakıp sabancı müzesi yerine etnografya müzesinde abdest alması gereken kızdır.
(sirkencubin, 09.01.2008 12:00)
müze tuvaletinde abdest almak gibi yüz karası bir iş yapıp, şovlarıyla müslümanları utançtan yerin dibine soktukları için recmedilmeleri gereken kızdır.
affedilmez umarım diye dua edenler affedilir dilerim.
(sirkencubin, 09.01.2008 12:17)
toplumsal kurallar belirlenirken başkalarından üç dört adım geride durması beklenen kızdır. abdest almaya mahsus mahaller yok, mecbur kalıp rahatsız şartlarda hoşlanmadığı bir şeyi istemeye istemeye yapan bir insana müsamaha yok, gösteriş yaptığı, görgüsüz olduğu, meydan okuduğu gibi önyargı çok... müzeye şadırvan ve mescit yapılsa laiklik elden gidiyor dersiniz, ihtiyaç olan yerlere cami yapılsa bilmemkaç kişiye bi cami düşüyo ne gerek var dersiniz, o da olmazsa insanların zaman çizelgelerini sizin hayat tarzınızı esas alarak düzenlemesini beklersiniz, namaz molası olmaz, müzede abdest olmaz, zamanını ayarla da çık... aslında çok kolay ayarlanıyor o zamanlar da size inat olsun diye kendilerine müşkül çıkarıyorlar, di mi? bektaşinin dediği gibi, kızım senin bu toplumda yerin yok deyin de rahatlayın bari, çok ıslandı bakla, şişecek nefesinizi tıkayacak...
(sirkencubin, 09.01.2008 12:44)
"nerde lan bu sabancı müzesi" diye düşününce (kültüre bak, züpperim) olayın kısmen renk değiştirdiğini görüyoruz. bizim bildiğimiz atlıköşkmüş meğer müze (walla züpperim), emirgan'da yani olay yeri. iki adım ötede cami var, çınaraltı'nın orada. bu durumda caminin abdest alma imkanlarının ne durumda olduğunu tetkik etmemiz gerekiyor. hanımlara mahsus abdest alma yeri kullanılabilir durumda ise, hanım kızı karşımıza alıp nasihat etmemiz gerekiyor. nerede namaz kılacağını bulduk en azından.
(sirkencubin, 09.01.2008 14:45)
mecbur kalırsam bahçe hortumundan akan suyla da abdest alırım, saat kulesinin çeşmesinden de abdest alırım, bunda ne görgüsüzlük görüyorum, ne yontulmamışlık. her şeyin standardını kendi keyfine göre belirlemeyi medeniyet sananların gücüne gitse de bu böyle... şeytan diyor ki git bu kızın abdest aldığı yerde abdest al, alem eylem görsün... (sırıtma çucuum, erkek tuvaleti de vardır herhalde müzede...)
(sirkencubin, 09.01.2008 15:40)
milletin eteğindeki taşları görmemize vesile olan kız. anladım iyice, olay ne din, ne siyaset, bütün mesele bir kısım züppe jöntürklerin farklı bir şey görmeye tahammül edememeleri. ayağını yıkıyorsan pissin. bitti. tek kelime sızmıyor bu insanların kafalarındaki kepenklerden içeri, şartlandırılmış bir kere...
(sirkencubin, 09.01.2008 16:20)
konunun sınıf meselesiyle alakalı olup anlaşılamamış tarafı şudur: l a v a b o d a a y a k y ı k a m a k g ö r g ü s ü z l ü k d e ğ i l d i r. sizin mahallede görgüsüzlük sayılıyor olabilir. siz ayaklarınızı yıkamıyor olabilirsiniz. ancak her yerde görgü deyince aynı şey anlaşılmıyor, bizim için neresi müsaitse orada ayak yıkamak gayet normal bir davranış. ayak yıkamak için genellikle tuvalet lavabosunu kullanmıyoruz. ama mecbur kalınca yapmaktan da hiç rahatsız olmuyoruz. gelgelelim siz kireçlenmiş beyinlerinizle, yeryüzünde sizinkinden farklı bir kültür olabileceğini anlamaktan o kadar uzaksınız ki, kendi görgünüzü evrenin en doğal şeyi saymakla nasıl saçmaladığınızı fark etmiyorsunuz, haliyle kendi görgü anlayışınızı başkasına dayattığınızı da anlamıyorsunuz. gayet normal ve de görgüsüzlükle tamamen ilgisiz bir şey yapan insanları aşağıladıkça aşağılıyorsunuz. ortak kullanılacak alanlarda birbirimize tahammül etmek zorundayız, orta yol aramak zorundayız, ama sizde bu mermer kafa varken zor, çünki ne yapsak kabahat, bize bir alan bırakmıyorsunuz.
(sirkencubin, 09.01.2008 16:39)
aah mon cher, biliyoruz bu kızları... bunlar evde de ayakkabısız geziyorlar, tuvaletlerden alaturkayı tercih ediyorlar, espresso yerine çay içiyorlar, babaları gece yatarken çizgili pijama giyiyor ve abileri de bıyıklı geziyor, ah ne kabalık, ne görgüsüzlük, mon dieu... dağdan geliyorlar, bağdakinin üstüne su sıçratıyorlar, hâlâ öğrenemediler kimin inançları, kültürü, görgüsü, alışkanlıkları norm kabul edilecek, adam edemedik bidon kafalıları...
ortak görgü kurallarıymış, yedik biz onu... tekrar tekrar söylüyorum, savunulmasına gerek olmayan bir kızdır bu, savunulmasına gerek yoktur, bir kabahat işlememiştir, bir görgüsüzlük yapmamıştır. senin benim herhangi birimizin yapabileceği bir şeyi yapmıştır, gayet doğaldır. tuvalet lavabosu ayak yıkamak için ilk seçenek değildir ve daha iyi bir yer bulan da orada yıkamaz zaten ayağını. mümkün olduğu kadar evin dışında abdest almamaya çalışıyorum ben, bu karda kışta pabuç giy çıkar, denge kurmakla bilmem neyle uğraş, kolay mı sanıyorsunuz, meraklı mıyım sanıyorsunuz? hele burnu havada monşerlere seyirlik malzeme çıkarmak keyif mi sanıyorsunuz? ama daha uygun bir yer yoksa tuvalet lavabosunda da abdest alırsınız, hiç de dünyanın sonu gelmez...
bugüne kadar yaşadığınız alanlarda "yalnız ev çocuğu" gibi tektiniz belki, bu yüzden kendi mahallenizin görgüsünü ortak görgü sanıyordunuz, başka türlü de olabileceğini hayal bile edemiyordunuz, ama burun kıvırdığınız insanlar şehre geldi bir kere ve kendilerine yaşayabilecekleri bir alan açmaya çalışıyorlar. anlamayı bile reddediyorsunuz, oyuncağını paylaşmayan bebeler gibi bas bas bağırıyorsunuz...
saygı elbette tek taraflı olmayacak. sizin bu insanların inançlarına saygı göstermeniz ne kadar gerekliyse, onların sizin inançlarına saygı göstermesi de o kadar gerekli. kendi görgülerine yer açılması için, sizin görgünüzü de kaale almaları gerekir. tuhaf gelecek size, zaten öyle yapıyorlar. tuvalet lavaboları rutin abdest alma yeri olsun diyen olmadı. insanlar mecbur kalmamışlarsa da sizi rahatsız eden yerlerde abdest alsınlar diyen olmadı. sadece mecbur kaldığı için, orada abdest almak zorunda kaldığı için orada abdest alan insana karşı bu kadar tahammülsüz davranmayın diyoruz. kendinizden başka insanların varoluş şeklini, sizinkinden farklı ihtiyaçlarını kafadan reddetmeyin diyoruz. bilmem farkında mısınız, sabahtan beri lavaboda ayak yıkamak öküzlüktür diye bağırırken anneme, babama hakaret ediyorsunuz, kardeşlerime, arkadaşlarıma, eşime dostuma hakaret ediyorsunuz. sizin bu geçimsizliğiniz, bu tahammülsüzlüğünüz, bu kendini bilmezliğiniz de bana göre görgüsüzlüğün daniskası.
(sirkencubin, 09.01.2008 21:55 ~ 21:58)
ülkem insanıdır, umurunuzda olmalıdır. umurunuzda olmadığı için sorun çıkıyor.
soru(n)larınız da bizim umurumuzdadır.
1- bu konudan bağımsız olarak, elit olmak, vasat olmamak, halktan olmamak neden otomatikman ayıplanır? "yüksek" toplumsal sınıftan olan, ancak bu özelliğinin kefaretini ödedikten sonra mı sempatiye şayan olur?
otomatik olarak ayıplanan bir şey yok efendim, ayıplanan bazı insanların "elit" olmakla kibirli olmayı karıştırmaları. kendi adıma "elit" olduğu için rahatsızlık duymam bu insanlardan. karşıma çıkıp bana görgü öğretmeye kalkmasınlar dakika başı, istedikleri kadar elit olsunlar, dert değil.
2- bir kişinin dini hassasiyeti ile diğer kişinin yaşam alanı/estetik ile ilgili hassasiyetleri karşılaştığında, 2.si neden hep kaybetmek zorunda?
zorunda değil. ama karşılaştırma yaparken küçümsediğiniz şeylerin benim için ne kadar önemli olduğunu tekrar düşünmelisiniz. namazı kaçırmak, kazaya bırakmak seçeneklerini çok basit şeylerle karşılaştırıyorsunuz. namaz kaçırmak bizim için kızınızın mezuniyet törenini kaçırmaktan, erkek arkadaşınızın konserine gidememekten çok daha önemli. ben kendi mezuniyet törenime bile gitmedim. düşünebiliyor musunuz, hayatta bir defa katılabileceğiniz törene katılmak için acele ederken, bir insana çarptınız, istemeden rahatsız ettiniz ve bu yüzden birileri kaleme kağıda sarılıp gazetecilere mektup yazıyor, işitmediğiniz laf kalmıyor...
3- inanmadığıma saygı duymalı mıyım? inanmadığım da bana saygı duyacak mı?
inanmadığınıza değil, ama karşınızdaki insana saygı duymalısınız. o da size saygı duymalı. zeki müren de bizi görebilmeli.
4- cami bahçesinden geçerken cıbıl koluna tükürülen kız benim, aynı şiddette olmamak kaydıyla benzer olaylar yaşadım, dolayısıyla genelleme yapabilecek denek sayısına sahibim. işbu durumda "karşı" kesimin borusunun öttüğü yerde benim yaşam şeklimin daha az hoşgörüyle karşılandığını söyleyebilirim. öyle yani..
türkiye'de öküz yok demedik zaten. ama bu yasakçılık için gerekçe değil.
5-başörtüsü ile girilemeyecek belli tanımlanmış kamusal alanlar varken, başörtüsüz ve vukuatsız geçilemeyecek, bildiğiniz sokaklar var, napçaz şimdi?
bunların ikisini de sorun olarak görüp çözmeye çalışacağız. biri var diye diğerini doğal saymayacağız.
(sirkencubin, 09.01.2008 22:18)
bana uyuyabilme ihtimalini sevdiren kız olur kendisi...
turşum çıktı, yola kısa cümlelerle devam etmek istiyorum.
kızın sorunları:
1) kıstırılmışlık kendisine karşı kullanıldı mı? evet. hayır. bazen. yer yer... bunun cevabını vermeye yetkili görmüyorum kendimi.
2) mezuniyet törenine gidemeyen kızlarla birlikte erkekler de yokluklarını hissettirmeliydiler. hatta bir öğrenci haksız bir sebeple derse alınmadığı zaman bütün sınıfın derse girmeyebildiği bir türkiye hayal ediyorum, ama bırakın bir şeyleri paylaşmamaya rağmen dayanışmayı, ortak değerleri olan insanlar bile birbirinin kuyusunu kazabiliyor. öğrenci öğrenciden ders notunu kıskanır mı? onun alacağı notu seninkinden mi eksiltiyorlar? bencillik almış başını gitmiş...
3) dindar olmayanın ahlakı zor bir konu, salt teorik düzeyde tartışması bile şu saatte mümkün değil, toplumsal tespit dursun bir tarafa... şu kadarını söyleyeyim bu tür konularda arızalar karşılıklı, her kesimde mevcut...
sorularımıza geri dönelim
1) elit olmak neden ayıplanır? kendinizi başka insanlardan onların haklı bulmadıkları sebeplerle daha yüksek görürseniz hem ayıplanırsınız hem de istihza ile karşılanırsınız. izzetinefis kavramını aşan her gururda kibir vardır. sizin kendinizi kendi anlayışınıza göre üstün bir noktada kurgulamanız başkalarının buna eyvallah edeceği anlamına gelmez. göz zevki bozulması namaz kaçırmaya göre çok hafif bir sorundur. siz bir insanın hayatını kurtarmaya çalışıyorken biri tırnağının kırıldığından şikayet ederse komik olur. görgü öğrenilen bir şeydir, ama hangi görgü, kimden? japonya'ya giderseniz eve ayakkabıyla girmemek gerektiğini japonlardan öğrenirsiniz. ama kendi ülkenizde kendi alt-kültürünü ulusal standart sayan ve sizin gayet doğal olarak onunkinden farklı bir kültüre sahip olabileceğinizi, görgüsüz değil sadece farklı olduğunuzu göremeyen birinden görgü öğrenmeniz gerekmez. ama ben bir kokteyle gideceksem, benim mahallemde kokteyl diye bir şey yoksa, kokteyl adabını sizden öğrenirim. keza siz de benim köyüme gelip kına gecesine katılacaksanız ve hayatınızda kına gecesine gitmemiş bir insansanız, kına gecesi adabını benden öğrenirsiniz.
2) dini hassasiyetin seküler hassasiyete üstünlüğü ne? konu burada kimin hassasiyeti daha önemli konusu değil. kimin hangi hassasiyeti daha önemli sorusu. namaz benim için hayati bir konu olmasa estetik kaygılarınızı incitmemek için gayret ederdim.
bir kişinin dini hassasiyetlerini yerine getirirken yaptığı davranışlar, neden kentli, "görgülü" yaşayışa uyum sağlayamaz? bu yanlış soru, kentli görgülü/ köylü görgüsüz paralelliği kuramazsınız. bir kişinin dini hassasiyetlerini yerine getirirken yaptığı davranışlar neden sizin sınıfınızın görgüsüne uyum sağlayamaz? çünki dini hassasiyetlerin sizin görgünüzde tanımlı bir yeri yok. bulunduğunuz yerde beni de düşünerek bir alan açmış değilsiniz.
din davranışları üzerindeki köy havası neden bu kadar kesiftir? dindar kesim içinden neden kendine özgü bir estetik çıkarıp bunu vasatına yayamadı? zor soru. kentte fazla dindar yoktu ve dini temsil etmek köylülere kaldı ağırlıklı olarak. şehir kendi dini kültürünü çoktan unutmaya başlamıştı ve kalanlar da batılılaşma süreci içinde baskılandı veya terk edildi. o estetiği ortaya çıkaracak donanımı arayıp bulmak bile başlı başına bir mesele. elli yıl bir şehir kültürü meydana getirmek için yeterli değil, hele geleneğinden kopmuş, aydınlarını kaybetmiş, şizofren bir toplum için...
3) karşılıklı saygı olmak için öncelikle karşıdakinin varlığını kabul etmek, kendine göre öncelikleri olabileceğini düşünmek gerekir. sizin hassasiyetlerinizin dini olmadıkları için kategorik olarak önemsiz olduğunu savlamadık. hangi hassasiyetleriniz daha önemli, hangileri ihmal edilebilir, bir envanter çıkarırsınız, biz de çıkarırız, masaya oturulur, bir orta yol aranır. "ben elitim, sen köylüsün, görgüyü benden öğreneceksin. senin namazının ne kadar önemli olduğuna ben karar veririm" tribine girerseniz muhtabınız da size "hadi oradan madam rottenmeier" diye karşılık verir.
(sirkencubin, 10.01.2008 01:21)
nazlı bayanların iyiliğini düşünen kızdır, zira fazla hijyen sağlığa zararlıdır, mikroplar bünyemizi güçlendirir, kanı sulandırır, toksinleri temizler.
(sirkencubin, 10.01.2008 13:49)
put deviren bir kızdır hem, lavaboda ayak yıkanmaz tabusuna ilişince neler olduğunu görmemizi sağlamıştır, dogmatik paganistlerin maskesini düşürmüştür.
(sirkencubin, 10.01.2008 13:50)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder