bi kere (dikkat tanım yapıyorum) kafadan bacaklı bir istatistiktir (yaptım). hagatten 353 kişiye 1 cami düştüğünü düşünelim. 1 cami nedir? selimiye mi? çatalkaya köyü'nün asmalı mescidi mi? 30000 evler eseryel tepe mahallesi barbaros akif kısakürek camii şerif-i mi? fırtınabaşı hz mithrandir namazgâhı mı? bizim hastanenin mescidi bu sayıya dahil mi? kaç kişi sığar bu camie? koridorlara, sokaklara taşanlar da cami cemaatine dahil ediliyor mu? nerededir bu cami? cuma'nın farzını kılıp kaçarsam derse/ mesaiye yetişebilir miyim? 1 cami standart bir birim değildir, mutlaka istatistik üzerinden ahkâm kesmek gerekiyorsa, önce bu standardı sağlayacak bir atraksiyon kurgulanmalıdır.
iki kere (tanım, bonüs) mantık sefaletimizi, sap-saman harmanındaki marifetimizi alenen sergilememize vesile olan bi istatistiktir. konu yeteri kadar irdelendiği için fazla üzerinde durmayacağım, ama kıyas yaparken hatıra gelmese gerekebilecek bir iki nokta daha eklenebilir meseleye. misal, memleketimizde doktor sayısı yetersiz değildir. son dört-beş yıllık dönemde en son beş yıllık planda öngörülen sayı yakalanmıştır. tıp fakülteleri bu hızla mezun vermeye devam ederse muhtemelen on beş seneye kadar ayakkabı boyayan tabibler de görülebilir. mesele bunların yetersiz dağılımıdır. öğretmen sayısının hedefleri ıskalayıp ıskalamadığını bilmiyorum, ama fen-edebiyat fakültesi çıkışlılara nanik yapılıp öğretmenlik hakkı sadece eğitim çıkışlılara verildiğine göre çok da eksik olmasa gerek, o halde problem yine dağılımdaki dengesizlik. demek ki neymiş, imam-doktor-öğretmen sayısı kıyaslamaları o kadar da anlamlı değilmiş. diğer taraftan kimsenin namaz kılmak gibi bir niyetinin olmadığı bir köye cami yaptırmak, masraf etmek hakikaten de abesle iştigal. lakin bu zihniyetimizin başka bir geri tarafından çıkıyor, "dinci" neyim olmakla alâkalı değil. "geri" olmak, dindar veya dinsiz olmaktan bağımsız olarak, yurdumuzun her kesiminde rastlanabilecek bir hal. faraza üç bin nüfuslu kasabaya tam teşekküllü devlet hastanesi yapan, on bin nüfuslu kasabaya fakülte açan zevatın tahtalarından hangileri noksansa, bu da aynı noksandan neş'et ediyor. kızını okula göndermeyenin eksik tahtaları ile, okula gönderilen kızı içeriye almayanın eksik tahtalarından yer darlığı sebebiyle bahs açamıyorum. özetlersek, cümbür cemaat "tahta çürük çivi tutmaz".
üç kere (hâlâ tanım yapıyorum bak) dört köşe kafalı bir takım adamcayızların yuvarlak karınlarında ne denlü katı, sıvı, gaz birikmiştir, ânı tekraren görmemize vesile olmuş pistatistiktir. imdi kasketi çıkaralım, kafayı bir kaşıyalım, düşünelim. acaba konu a) "yahu, şu hayati açıklarımız bir kapansa da, cami eksiğine sonra sıra gelse" mi, yoksa b) "baanne baanne ben annamam, bu ülkede müslümanlık olmaz öyle alenen, ille de müslümancılık oynamak isteyen varsa, evinde, köşesinde gizli kapaklı yapsın, manzaramızı bozmasın" mı? her nerenizdeyse şu bakla, çıkarsanız da bir rahatlasanız artık, pek kıvrandınız (dikkat bu bakla güdümlü bir ithamdır, hak etmediğini düşünenler üstüne alınmasın lûtfen ve merhameten). esasen ben de devletin bütçesinde bu kadar çok açık varken, verdiğim vergilerin opera ve bale ile çarçur edilmesine bozuluyorum (bak teyatoroya lafım yok, hâlâ ümitliyim ondan). memleketin kalkınması ve dahi medenileşmesi ile alakalı olup olmadıkları tartışması bir yana, bir işe yarıyor olsalar bile, ancak çok yüssek eğitim almış, arka planını kapmış, fildişi kulelere hak kazanmış krem dö la krem elitlerin gerçekten bir işine yarayabilecek sanatlardır bunlar, yani şahsi zevklerimizi ve salgı bezlerimizi konudan uzak tutsak bile, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, üç beş kişiden başkasının bir şey anlaması mümkün değildir bunlardan, memleketin şu halinde masraf edilmesi begayet fuzuli kalemlerdir. ha devletin bunlara ayırdığı pay, devenin kulağındaki kıl mıdır, değil midir, orasını ben bilemem. üç kuruş, beş kuruş, istemiyorum efendim, benim vergimi opera ve baleye vermesinler. (nasıl mantık ama?)
(sirkencubin, 20.06.2004 12:41)
büyük şehirlere gelindiğinde görülen binlerce kişilik bir çok caminin, ihtiyaca yetmediği gerçeğini değiştirmeyen istatistiktir. vakit namazları temiz olan herhangi bir yerde, yalnız veya cemaatle kılınabilir, kabul. ancak cuma ve bayram namazları insanların toplanmalarını gerektiren ibadetlerdir. evde bayram namazı kılınabilseydi, herhalde bayram namazı için avlunun bir köşesine sığmaya çalışan insanların yarısı bile camiye gelmezdi. diğer taraftan caminin nerede olduğu da önemlidir, senelik izne ayrılmamışsam, bizim mahalledeki caminin cuma namazında dolup dolmadığı beni alâkadar etmez, çünki daireye yakın olan camiye gitmek durumundayımdır. muhtemelen ben şehir merkezindeki camide sıkışacak bir yer ararken, aynı esnada mahalledeki cami de orada bulunanlara ancak yetmekte, cemaat arka kapıya kadar uzanmakta, hafiften bahçeye taşmaktadır. bu durumda senelik izinde kılacağım cuma namazında veya bayram namazında, mahalledeki camiye gidersem yer bulma sıkıntım olacak demektir. o zaman da şehir merkezindeki caminin dolup dolmadığı beni ilgilendirmez. bazı yerlerde camiler gerçekten yetersiz kalmaktadır. bilhassa ankara ve izmir gibi şehirlerde, cami yetersizliğinden bodrum, çatı gibi abuk sabuk yerlere ahalinin gayretiyle mescitler açılmaktadır. eğer ben cami sıkıntısı çekerken, bir yerlerde ihtiyaç fazlası cami varsa, bu cami fazlalığı problemi değil, dağılım dengesizliği var demeye gelir.
cami yapan ahali, ahalinin geri kalan kısmından daha akıllı, daha ileri değildir. başkaları başka işler yaparken nasıl saçmalayabiliyorsa, cami yapan ahali de cami yaparken saçmalayabilmektedir. mahalle aralarındaki camilere masrafları katlayan devasa kubbeler, minareler yapmak görmemişliğin dikâlâsıdır. ecdâd öyle yapmazdı, sade ve şirin mescitler yapardı. cami inşa etme işini başka şeylere alet etmek ise içler acısı bir durumdur. gerçekten de camilere harcanırken bile israf edilen bir miktar vardır ve daha uygun yerlere sarf edilebilir.
diğer taraftan "çok cami var yaa" gibi "değerledirme"lerin nereye gideceği belli olmamaktadır -yahut olmaktadır. gerçekten iyi niyetle fikir jimnastiği yapanlar olabileceği gibi, mazerete mal bulmuş mağribi gibi sarılanlar da eksik değildir. toplumumuzun tasarruf edebileceği kalemler camilerden ibaret değildir. iyi düşünmek gerekir.
(sirkencubin, 20.06.2004 13:27 ~ 13:32)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder