...
- söyle bakayım, büyüyünce ne olacaksın sen evladım?
- walla bilemiyorum amca, genelde karşı cinse ilgi duyuyorum, ama değişik açılımları da denememi engelleyememeli bu diye düşünüyorum...
...
bir insanın cinsel kimliği konusunda tercihte bulunabileceği kabul edilirse, ırkı açısından veya yaşadığı çağ, mensup olduğu toplum gibi başka açılardan da kimliği konusunda da tercihte bulunabileceği kabul edilebilir. nasıl yani? şöyle:
- abi bakma tenimin açık renkli olduğuna, benim içimde tam bir zenci var, inanmazsan göstereyim...
- eheheh, dur dur, kalsın... ama haklısın benim de içimde sarı bir adam var, tercihim bruce lee olduğum yönünde.
- a biliyor musun, bizim dairede bekçi murtaza abinin de içinde bir napolyon yaşıyormuş.
- hani şu hastaneye yatan mı?
- evet, bakırköy'e...
- bir insanın kimlik tercihine de bu kadar müdahale edilmez ki canım!
- cık cık cık
...
psikiyatrideki "egodistonik" ise patolojiktir, "egosintonik" ise değildir, yani "kişi benimsemiyor ve rahatsızlık duyuyorsa tedavi etmek gerekir, benimsemişse koyverin gitsin" ekolünü bir tarafa bırakırsak (niye bırakıyoruz diyen çıkabilir, bize saçma geliyor, ondan bırakıyoruz müsaadenizle) durumun temelde bir patoloji olduğu ortada. bu yakalandıkları yerde benzetilmeleri gerektiği mânâsına gelmiyor elbette. ancak durumun özendirilmesi de doğru değil. tıpkı kanser gibi, sanayi medeniyeti tarafından yaygınlaştırılan bir rahatsızlık karşısındayız. geleneksel sınırların yıkılması, modernitenin hazzı hayatın anlamını belirleyen temel değer olarak dayatması, ama insanoğlunun daha fazla hazla doyan bir varlık olmayıp daha çoğunu, daha başkasını araması, işin patolojik tarafına eklemlenen ahlâkî bir katman oluşturuyor. şiddet olmasın, tamam. ama ayrımcılık konusunu değerlendirirken, konuyu diğer ruh hastalıkları ve başka ahlâkî kayıtsızlık şekilleri ile bir arada değerlendirmek gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder