"apartuman" önce gayet nezih ve de sosyetik elit kesim nezdinde itibar bulmuş, şehre göçen ve hayatta kalabilmek için yakaladığı yere tırnakları ile tutunan taşralılar ise önceleri yatay bir yapılaşma tarzı sergilemişler ve imkan bulundukça yeni odalar ilave etmek suretiyle gecekondularını yere paralel olarak genişletmişler, aralarda avlular, evden eve geçişler ile birbirine benzemeyen ilginç mekan çeşitlemeleri meydana getirmişler, pek çoğu kendince bahçe tanzim etmeye çalışmış, çiçek dikmese de ağaç dikmiştir. ironik şekilde "istanbullu"lar eski müstakil hanelerden şeddâdî apartumanlara "terfi" ederken, geleneksel olanı sahiplenmek "ayı"lara kalmıştır. gelgelelim ayılar, ayı olmanın "society" indinde bir getirisi olmadığını idrak etmişler ve yeni nesiller giderek daha fazla "moderen" şeylere heves eder olmuştur. bu süreci rant oluşumunun hızlanması izlerken, insanlar sabit yüzölçümünden daha fazla "yaşama alanı" çıkarmanın daha pratik bir fikir olduğunu fark etmişlerdir. sonuç acıklı olmakla birlikte ille de birini suçlamak gerekiyorsa bu ne taşralı zihniyettir ne de taşralı zevktir. memleketinde iken pekâlâ güzel şeyler üretebilen taşralının, şehre gelerek "context"ini kaybettiği zaman bocalaması tabiîdir. diğer yandan şehrin yerli halkı da yeni gelenleri yönlendirememiştir. bunun bir sebebi yeni sakinlerin küçümsenmesi (bkz: ayu) olabileceği gibi, bizzat şehrin aydınlarının, kültür temsilcilerinin de yaşanan medeniyet krizi yüzünden zihni koordinatlarını ve "context"lerini kaybetmeleri de olabilir. sayılarının giderek artması yüzünden "asimile edilebilirliklerinin" düşük olması yanında, taşralılar kendilerine yol gösterecek bir yerleşik cemiyet de bulamadıkları için önce becerebildikleri ile yetinmiş, sonra yeni alışkanlıklar edinerek kitsch bir varoş zevki geliştirmişlerdir. taşra zihniyeti de değildir bu, taşra zevki de. şehrin kenarında doğmuş yeni bir zihniyet ve zevktir. çamur atmaya başlamadan önce bir kere de empati kurmayı denemek gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder