sözlükte ne zaman bahsi geçecek diye merak ettiğim bir tanesi var bu reklamlardan, kimsenin dikkatini veya ilgisini çekmemiş belli ki, iş başa düştü yine. nasıl üşeniyorum ama yazmaya şimdi sabah sabah, halbuki gece bütün entryyi kafamda yazmıştım. yoksa sabah mıydı? acaba ne zaman uyanıcam ben? azıcık uyusam mı? neyse konuya dönelim.
efendim, reklamımızda bir cadde ve kaldırımın yanına park edilmiş arabalar ve bu arabaların arasından geçmeye çalışan bir abla vardır. arabalar yanyana kaldırıma dik istikamette park edilmiştir ve makul bir yürüyüş mesafesi boyunca hiç aralık bırakmadan böyle park edilmiş arabalar olduğunu reklamın seyrinden istihraç ediyoruz. imdi, hanımefendi ablamız beyaz takım giymiş, elinde çantası olan mühim bir kişi, belki bir iş kadınıdır. aralarından geçmeye çalıştığı iki araba ise siyah oldukları yetmiyormuş gibi feci surette de kirlidir (bkz: beni yıka) hanım ablanın üstünü başını kirletmeden aradan geçmesi iki araba arasındaki aralığın darlığı sebebiyle hayli müşkildir. geçecek başka bir yer olmadığı için de abla bu dar aralığı zigana geçidi belleyip geçmek durumundadır. lakin bu husus onun için imkansız değildir, en asil duygunun insanıdır, form yemiş, formda kalmıştır. bir adet eti form pakedini de bayrak gibi elinde sallamaktadır. hanım abla arabaların arasına girer ve kıvırma-çalkalama hareketleri ile arabalara değmeden geçmeye başlar. bu sırada karşı kaldırımın yanında, bu sefer kaldırıma paralel vaziyette park edilmiş (ne caddeymiş be) açık renk bir arabanın üzerine tünemiş koyu renk takım giyinmiş, uzun boylu, yakışıklı, muzip ve edepsiz bir bey, hanımın peristaltik hareketlerine uygun bir ritm tutturarak, üzerine tünediği arabanın kaportasında darbuka çalmaya başlar, ben çalıyorum, sen oyna hesabı. durum hanım ablanın dikkatini çeker, muzip beye bir tebessüm sunarak hareketlerine devam eder. geçidi aşar. tam o anda olay yerine gelen bir taksiye binerek, üstünü başını kirletmemiş olduğu halde muzaffer bir kumandan edasıyla taksiye biner. bu arada edepsiz bey de takdirlerini sunmak üzre hanım ablaya bir reverans yapar, reklam biter. şimdi, sabah -yahut gece- gücenikliğimi ifade etmek için tam olarak ne yazmayı planlamıştım hatırlamıyorum, o sebepten, uykusuzluğa sığınarak kısaca şunu yazmakla yetinmek istiyorum: eşşek sıpası, elin herifi seni köçek yerine koyuyor, sen de pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun. dilerim yağmura yakalanırsın, taksi bulamazsın, arabalar üstünü başını çamura boyar; eti iflas etsin de formun bozulsun e mi!?
edit: darbukatör abi meyersem halk arasında burhan öcal şeklinde tanınan, ama antoni kuin'in öldüğünü daha iki gün önce öğrenen bazı kültürsüz mantarlar* tarafından tanınmayan biriymiş. konu hakkında beni aydınlatan grimak'a teşekkürlerimi sunuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder