evvela, sözlükçüler diye bir şey yok, hepsini birden tasvir edecek ortak vasıf bulmak güç olan envai çeşit insan var burada. bu bakımdan, sözlükçülerin herkese, her şeye takıntısı vardır demek yerine, sözlükte herkese, her şeye takıntısı olan birileri vardır demek yerinde olur. hal böyle olunca islam takıntısı da sözlükte mevcut takıntı çeşitlerinden biri oluyor ve bütün sözlükçülerle değil, bazı sözlükçülerle ilgili bir kavram oluyor.
makul sebepleri olabilecek veya algı kusurlarına bağlı olsa bile artniyetli olmayan eleştirel duruş ihtimalini bir yana bırakıp, gerçekten takıntısı olan fraksiyonu ele alırsak, bunları doğal ortamlarınde gözlemlemek konusunda çok fazla fırsatım olmadı, dolayısıyla yazacaklarım belli bir hata payı taşıyor olabilir, ama görünüşe göre bu takıntının bir sebebi şartlandırılmışlık, diğer sebebi de kısıtlanma duygusuna bağlı bir tehlike algısı.
şartlandırılmışlık günlük hayatta islamla pek karşılaşmamış olmak ve bir takım klişelerin, stereotiplerin, tekrarlanan peşin hükümlerin yanıltıcı etkisi altında, uzaktan gördüğü karaltıyı, kendisine telkin edildiği şekilde algılamaktan kaynaklanıyor gibi geliyor bana. islamla karşılaşmak derken, islamı şu veya bu şekilde hayat tarzı olarak benimseyen insanlarla tanışıklığı olmak ve birinci el kaynaklardan okumak gibi hususlardan bahsediyorum. birçok kişi zihinlerindeki bir kategoriyi eleştiriyorlar aslında, itham altında tuttukları kitlenin ekseriyetinin o kategoriyle örtüşmediğini fark edemiyorlar. dini eğitimin düşünceyi baskıladığı şikayetiyle ortalığı yıkanlar, kendi düşüncelerinin ideolojik bir eğitimle baskının âlâsına maruz kaldığının idrakinde değiller. misal ilkokul öğretmeniniz "eski yazı kargacık burgacıktı" gibi bir mavrayı küçük yaşta beyninize sokmuşsa ve hasbelkader hüsnühat diye bir şeyle karşılaşmamışsanız, bu batıl itikadınızı ölene kadar sürdürebiliyorsunuz. ya da zihninizdeki imam imgesi gerçekten bir takım imamlar görmekten ziyade bir takım filmlerin, karikatürlerin etkisiyle oluşmuşsa, imamların kategorik olarak ilkel bir takım yaratıklar olduğunu sanabiliyorsunuz. bunlara benzer zilyon tane kod var kafanızda ve haberiniz yok. programlandığınız kavramlara, yargılara uygun örneklere rastlarsanız yargılarınız pekişiyor, uygun olmayan örnekleri ise çoğu zaman algılayamıyorsunuz. tehlike algısı da bu şartlandırılmışlık durumuyla, islamın öngördüğü hayat tarzının zaman zaman hayattan beklentilerinizle çelişmesinden kaynaklanıyor. insanların kendi hayat tarzlarını size dayatacağı paranoyası altında, onların hayat tarzını baskılamaya kalkıyorsunuz ve saldırgan durumunda olduğunuzda bile kendinizi savunmada sanıyorsunuz.
varsayalım ki gerçekten islam'ı siyasal rant için kullananlar var, hedefe aldığınız kitlenin çoğunluğunun bunlardan oluştuğunu nereden biliyorsunuz? haraketlerinizden rahatsız olan insanlar arasında, bu vasfı taşımayanların olmadığından emin misiniz? varsayalım ki, birileri ülkeyi bir yerlerin piyonu haline getirmeye çalışıyor, hedefe aldığınız topluluğun içinde o birilerini desteklemeyen, şüpheyle yaklaşanlar olup olmadığını biliyor musunuz? varsayalım ki, birileri kendi hayat tarzlarını zorla başkalarına dayatıyor, itişip kakıştığınız insanların bunu yapıp yapmadığını nereden biliyorsunuz? kutsal değerlerine dil uzatarak incittiğiniz insanların arasında, ülkesine sizin kadar sahip çıkanlar olmadığını nereden biliyorsunuz? israftan, görgüsüzlükten kaçınan insanlar olmadığını nerden biliyorsunuz? belki bazıları sizden daha mütevazı, daha tutumlu, daha kibar, öyle olmadığını nereden biliyorsunuz? kutsal kitap veya peygamber üzerinden yaptığınız "mücadelenin" kurguladığınız dindar/ dinci ayrımını dikkate aldığından emin misiniz?
insanlar ısrarla, eleştirmek istiyorsanız siz bilirsiniz, ama hakaret etmeyin dediği halde, inatla ifade özgürlüğünden dem vurmanın gereği nedir, eleştiriyle hakareti ayırt etmek bu kadar zor mu gerçekten? inanmamak tahkir etmeyi gerekli kılar mı? inanmadığın ve senin için bir değer olmadığı halde, karşındaki bir insan olduğu için biraz daha kibar olmaya, yapıcı olmaya çalışsan, gerçekten ifade imkanların kısıtlanmış olur mu? "hakaret etme" diyen insanların sizi kendileri gibi düşünmeye zorladığını nereden çıkarıyorsunuz? kaç kere söyledik, anlayan yok; kimsenin sizi "convert" etmek gibi bir "mission"u da yok, böyle bir sıkıntısı da yok, mesaj size aktarıldıysa, kabul edip etmemek tamamen kendi derdiniz diyoruz, bunu anlamak bu kadar zor mu?
din bir dünyagörüşü olarak evrensel kabul gören bir çerçeve değil, bu anlamda mutlak da değil. tıpkı sizin dünyagörüşünüzün evrensel ve mutlak olmadığı gibi. akıl değer yaratmaz ve içi boş bir mantıktan başka hiçbir şey evrensel değil. benimsediğiniz felsefe, her neyse, inancımla alay etmenizin sorun olmadığı bir sistem olabilir; benim benimsediğim sistem de alay etmenizi sorun olarak görüyor. benim durduğum nokta ne kadar sübjektifse, seninki de o kadar sübjektif. eğer alay etmeni engellediğim zaman seni baskılamış oluyorsam, engellemediğim zaman da sen beni baskılamış oluyorsun. insan gibi uygulanabilir bir ortak nokta bulalım diyorum, anlamazdan geliyorsun, gargaraya getirmeye, boğmaya çalışıyorsun. sistemler çatıştığı zaman, tolerans olmazsa, ortak nokta arayışı olmazsa, şiddetten başka çözüm yolu kalmaz, tarih boyunca bunun örnekleri mebzul miktarda görülmüş, bunu anlatıyor size insanlar, kulak tıkıyorsunuz. şiddet geyiği yapınca da faşist oluyoruz.
hayır efendim, dincilik takıntısı, faşizm takıntısı falan değil, alenen ve resmen islam takıntısı olan bir kısım bünyeler var bu sözlükte ve ne zaman biri kendi diniyle ilgili bir şey yazacak olsa, tencere tava gürültüsüyle susturmaya çalışıyorlar. umarım kafanız o tavalardan daha sağlamdır.
(sirkencubin, 06.12.2007 15:31)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder