hâlâ istanbul-izmir mukayesesi yapmak cür'etinde bulunuyorsanız, kaç senedir istanbul'da mukim olursanız olun, müptedi sayılırsınız, evvela bunu söyleyelim.
herkes memleketini sever, gurbette ise özler, alışmakta, sevmekte zorlanabilir, tabii hallerdir bunlar, biz de insanız, biz de gurbet gördük, anlamayız sanmayın. olur a, insan kasabadan hallice bir akdeniz sayfiyesini iki imparatorluğa payitaht olmuş bir şehre tercih edebilir, eyvallah. sorun izmirli olmanız değil, kimin umrunda, tahriş edici olabilecek bir cirmi yok izmirliliğin, komik bir şey izmirli olmak, başkalarının gözünde, ama bunu dert etmiyoruz, "izmirli işte, enteresan bir yaşam formu" deyip geçiyoruz. sizi -bu yönünüzle- muhatap almak zahmetinde bulunmamızın sebebi, kimliğinizi, farklılığınızı ifade etme yolu olarak dağla dalga geçen tavşan havalarına girmeyi, iki gözümüzün nuru şehrimize çamur atmayı seçmiş olmanız. beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, tuhaf değil. lakin uzaydan gelmişsiniz gibi davranırsanız, insanlar da size uzaydan gelmişsiniz gibi davranır, tuhaf olan bunu tuhaf bulmanız. sizi o kadar da yadırgamıyoruz, "herkes bizi yadırgıyor" kompleksinizi yadırgıyoruz. rahatlamaya çalışın, kimsenin sizinle özel bir sorunu yok. düşünün, size istanbul'da tek tük rastlıyor istanbullular, ben izmir'deyken her gün sizin gibi tiplerden bir sürü görüyordum, her taraf izmirli doluydu içine tükürdüğümün memleketinde, ben bile o kadar sorun etmiyordum sizi. izmirli misiniz nesiniz, aferin lan size, bir başkasınız, anladık, bi susun artık, işim gücüm var, sizinle mi uğraşıcam?
her şehrin bir ruhu, içinde bir yerlerde saklı bir gizli öznesi vardır. istanbul -mevcut halinde- şizofren bir şehirdir, birden fazla öznesi vardır ve hiçbiri izmirinkine benzemez. istanbul'da izmir'i aramaktan vazgeçin. istanbul kolay değildir; rahat, hiç değildir. istanbul yarı baygın uzanmış bir akdeniz dişisi değildir. keyif kelimesi burada başka bir tayf taşır. türk ocağı'nın bahçesinde oturup çınarlara nazar kılarak tavşan kanı çayınızdan bir yudum alın ve gözlerinizi kapatın. az buçuk metalik, camsı plaza tadına karışmış, yamalıbohça usûlü taşra aromalı, kavruk, hatta yanık ekmek kavgası tadının arasından, biraz türbe, biraz saltanat, biraz yalı, biraz martı, eser miktarda sâdâbâd, kahpe bizans üstü köhne ihtişam, medrese kırığı, tekke döküğü, tömbeki lülesi, hasır, şadırvan serinliği, güvercin kanadı, kubbe kurşunu, nesihten ilim, talikten irfan, dîvânî ferman, hüseynîden gurub, hicâzdan akşam, şerefeden şerefeye selâm, balıkçı sandalı, deniz anası, misina makarası, çamlıca'nın üç gülü, taş plak, bonmarşe bülbülü, katip setresi, fes püskülü, bâbıâli mürekkebi, belgrad safası, sarıyer böreği, kehribar tesbih, tülbent, seccade, kanlıca yoğurdu, kızkulesi tadı gelmiyorsa anlamıyorsunuz demektir, boşverin. kim size istanbul'a gelip de kordon'da demlenebilirsiniz dedi ki? hazır istanbul'dasınız, iki değişik tad denemeye bakın. çok pis bela okurdum, ama annem kızıyor...
`boğaziçi` diye bir şey var bu şehirde, tadını çıkarmaya bakın, bilhassa leylak ve erguvan mevsiminde mutlaka ziyaretine gidin, elini öpün. hisar'da oturup mehtâbın tulû etmesini seyredin, eski mûsikîmizden anlamaya bakın. tanbûri cemil, münir nûreddin, safiye ayla bu iklîmi anlatır, gönlünüzü açıp dinleyin. sükût edin...
vaktiniz varsa eminönü'nde, mısır çarşısı ile yeni cami arasında, hayvanat ve de nebatat satılan mahalde iki tur atın, domates tohumlarına bakın, çiçek koklayın, keklikleri dinleyin, iki evlek toprağım olsa neler neler yaparım diye hayal kurun, sinire strese birebir...
"ulen istanbul sen mi buyuksun ben mi" ibaresinin istanbul'u en iyi ifade eden söz öbeği olduğunu söyleyenlere inanmayın. en iyi olmayı bırakın, bu söz istanbul'u anlatmaz bile. bunu söyleyen biri istanbul'a gelmiş, ama şehri ıskalamış, görememiş demektir. 40 sene münih'te yaşayıp da tek kelime almanca öğrenmeyen birinin münih hakkındaki fikri ne ifade ederse, onu ifade eder bu söz.
istanbul tek bir cümleyle anlatılamaz. istila altında bir şehir olduğu için ilk bakışta görmeniz mümkün değildir, hele anadolu veya rumeli gibi istanbul ile bağları olan coğrafyalardan gelmiyorsanız, işiniz daha da zor. bir üsküplü, bir sivaslı sizden daha kolay tanıyabilir bu şehri. deniz, güneş, kızlar, zeytinyağı, rakı kültürünün penceresinden bakarak istanbul'u görmeniz mümkün değildir, sizin göremiyor olmanız şehrin orada olmadığı anlamına gelmez. geldiğiniz yerin ruhunu taşımayan bir yeri tanımaya değer bulmuyorsanız, algı kanallarınızı kasıtlı olarak kapalı tutuyorsanız bir önemi yok, ama şehri tanımak ilginizi çekiyorsa aslında, başkalarından biraz daha fazla çaba göstermeniz gerekecek. ama niyetiniz varsa, mutlaka kendi istanbulunuzu bulur ve seversiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder