`müftüoğlu ahmed hikmet` tarafından, tek heceli fiil köklerinin zenginliği sebebi ile, askerlik için elverişli olduğu iddia edilmiş bulunan dil. tek heceli fiil köklerinin kesin ve keskin oluşlarının yanında, türkçe'de fiilin en yalın halinin emir kipine tahsis edilmiş bulunması da bu dille komut vermeyi kolaylaştırmaktadır. halbuki sözgelimi arapça'da fiilin en yalın şekli, tekil erkek 3. şahıs geçmiş zaman haber bildirimini ifade eder. misal verecek olursak yazmak manasına gelen fiilin en yalın hali arapça'da "o erkek yazdı" demeye gelirken türkçe'de 2. şahsa yazma emri vermek için kullanılır. yaşadıkları hırçın iklim kadar, yoğun nüfusları ile kendilerini kuşatan düşmanları tarafından da zorlanan ve teşkilatlı bir hayat sürdürmek mecburiyetinde kalan orta asya türkleri için, böyle "askerî" bir dil muhtemelen bir nimet olmuştur. bununla birlikte güzel dilimiz aynı noktada çakılıp kalmamış ve milletimiz yerleşik hayat düzenine geçerken onu, münasebette bulunduğu medeniyetlerin dillerinden aldığı mefhum ve kelimelerle zenginleştirmiştir. yine de yabancı dillerden alınan isimlerin aynen kullanılabilmesine mukabil, türkçe'de yabancı kökenli fiillerin daima bir yardımcı fiil ile veya -la/ -le eki ile birlikte kullanılmasının kesin bir kaide oluşu, türkçe'nin fiiller bakımından hassas olduğu şeklinde yorumlanabilecek, dikkate değer bir husustur.
kelimelerin sert ve keskin olması keyfiyeti ise, türkçe'nin tabiî gelişme seyri boyunca törpülenmiş ve dengelenmiştir. türkçe ile isterseniz granit gibi, isterseniz ipek gibi sözler söyleyebilirsiniz. `nihad sami banarlı`'nın işaret ettiği gibi, "han tur ali" sözünün "kanturalı" şekline çevrildiği söyleyiş ile; "cebe ali" sözünün "cabalı", "cebeli" tarzında dönüştürülmesi mümkün olduğu halde, böyle yapılmayıp "cibâli" şeklinin tercih edildiği söyleyiş arasındaki fark, türkçe zevkinin zaman içinde geçirdiği gelişme ve zenginleşmenin bir ifadesidir. güzel türkçemiz'in kuşa çevirici müdahelelere maruz bırakılmasına asla razı değiliz ve her fırsatta ırkçılığa karşı olduklarını ilan etmekten geri durmayanların, güzelim kelimelerimizi menşe'lerine göre ayrımcılığa tabi tutmalarını hoş karşılamıyoruz.
fikirlerimizi paylaşmasanız da zevkimizi paylaşmanızı beklerdik, zira bu, millet olmanın bir muktezasıdır, ortada bir "türk zevki", "türk estetiği" vardır. "talii yâr olanın yâri sarar yâresini (izzet molla)", "sen gelmeyince hâtıra görsen neler gelir (nabî)", "neşve tahsîl ettiğin sâgâr da senden gamlıdır/ bir dokun bin âh dinle kâse-i fağfurdan (âlî bey)", "bir şu'lesi var ki şem'-i cânın/ fânûsuna sığmaz âsmânın (şeyh gâlib)" mısralarından aldığımız tadı alamayacak derecede `zâika`sı dumura uğramışlardan iseniz, bizden değilsiniz. zevk mefhumunun ferdî ciheti bir `bedâhet` ise de; muaşeret `: ziyaret``: hitab``: ikram``: veda`, hayat sahasının tanzimi `: ev``: mabed``: bahçe``: çarşı``: sokak`, eşyanın tezyini `: bindallı``: yemeni``: üzengi``: maşrapa``: tulga``: nalın``: rahle`, hissiyatın tasviri `:ebru``: sema``: semai``: beste` için olduğu kadar dil `:gazel``: kaside``: rubai``: mektup` sahası için de, paylaşılan değerlerin temsil ettiği içtimaî bir tarafının bulunduğu izahtan `vareste`dir. şu halde zevkler fertten ferde ayrılma temayülü gösterdikleri gibi, aynı zamanda cemiyet içinde birleşme meylindedirler. ortak zevkimize nisbetle ne kadar aykırı düşüyorsanız, "biz" zamirinin muhtevasından da o derece ayrılıyorsunuz demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder