ülkü ocaklarını savunmak için birşeyler yazmalı mıyım diye soruyorum kendime. bizim delioğlanla adaşının kendi başlarına kahve basmaya gitmeleri gibi ortama dalıp, ortalığı dağıtmak, icap ederse ıstaka mıdır ıskarta mıdır ne haltsa o odun türevlerinden kafaya yemek gerekiyor mu? bilip bilmeden yazan zevat ne anlayacak bundan? hiç... herkes dediğini demeye devam edecek. görünen o ki bizim "enük"lerden cevap yazan ya hiç olmamış, ya da konsept limitlerini haylice ıskalayıp yazdığını sildirmiş. o kadar ocaktan şuraya iki satır yazacak kimse çıkmıyorsa zaten çekiver kuyruğunu gitsin, dedik o kadar "ocaklar amacına hizmet etmiyor" diye. diğer yandan susarsak meydanı boş bulanlar kendi iftiralarına inanmak için mazeret bulmuş olacaklar. ko bulsunlar. kimsede tırnak törpüsü bile yokken "faşolar zincirle sopayla kantin bastı" diye ortalığı velveleye veren bunlar değil miydi? "değerlendirmeler" yine tek taraflı, yine peşin hükümlü, yine tanımadan, yine satıhtan. ne düşündükleri önemli de değil, onlardan olmadıkça ağzınızla kuş tutsanız faydası yok.
kaç ülkü ocağına gittiler de kaç silah gördü acaba insanlar? gerçi gitseler, olmasa da "görürlerdi", iki ülkücü görünce korkudan halüsinasyon görmeye başlıyor bazıları. gardaş korkutmayın bu kadar bunları.
ocaklar vaktiyle yanlış bir kavgada doğru bir iş görmüş ve devrimci kızıllara karşı vatanın korunması için bir kale olduğu kadar, insanlara sığınacak bir kapı göstermiştir. hakkında atıp tutanların çok üstünde bir yerdedir ülkü ocağı kavramı. ağabeylerinin şerefli isimlerine layık olmak istiyorlarsa yeni neslin yapması gereken iş, savaş şartlarında kurulmuş bu teşkilatı barışta da iş görebileceğini gösterecek şekilde yeniden düzenlemektir. alperen yetiştireceksiniz, sayıya değil kaliteye bakacaksınız.
türkiye'de kavganın fikri olmaktan çok duygusal olmasının bir yansıması da ülkü ocaklarıdır. milliyetçilik ideolojik bir duruş olmaktan ziyade bir savunma refleksidir. birileri çıkar da değer verdiğiniz şeylere alçakça saldırmaya başlarsa kendinizi savunursunuz, bu tabiîdir. ancak tepkiniz refleks seviyesinde kaldıkça yerinizde sayarsınız. tepkiyi de aşmalı ve "yapmaya" başlamalısınız. başkalarının sizin hakkınızda ne dediği o kadar mühim değil gençler, siz kendinizi nasıl görüyorsunuz?
işin bir türlü anlaşılamayan tarafı yurdum insanındaki seviyesizleşme temayülünün bileşik kaplarda olduğu gibi aslında her tarafta birbirine muadil olması. sadece herkes kendi meşrebine göre icra ediyor bunu. herkes birbirinin kusurunu görüp kendine bakmadığı sürece susmak daha hayırlı.
(sirkencubin, 06.02.2003 23:49 ~ 23:57)
demek ki neymiş, ülkü ocaklılar adam dövüyorlarmış, önlerine geleni furuyorlarmış. tahsilat neyim yapıyorlarmış. ortalıktaki ülkü ocağı sayısına bakınca insanları geceleri nasıl rahat uyuduğuna şaşmak lazım.
görülen kavgacı güruhun ülkücüleri veya ülkü ocaklıları ne kadar temsil ettiği sorgulanmalı önce. (acaba bundan bir şey anlayacak mı insanlar? aklıma hemen "azmi reis" ve avanesinin dağıttığı mhp kongresi geliyor. haklı olabilirler mi acaba? peki benzer manzaralar chp veya başka partilerin kongrelerinde de yaşanmıyor mu? problem bu değil.) acaba ocaklıların kavga etmediklerini nereye yazmışım? bulamıyorum. ediyor tabiî geri zekalılar. kavga edecek "karşıt görüşlü" başka bir geri zekalı güruh buldular mı acımıyorlar, dağıtıyorlar ortalığı. ama bu örnekler bütünü temsil etmiyor, sadece göze batıyorlar. kafanızı kırmaya çalışmadığı sürece bir insanın ülkücü olduğunu anlayamıyorsunuz ne yazık ki. acaba bu kavgayı tasvib ettiğimi nereye yazdım? yazmadım. ülkü ocaklarında işlerin yolunda gitmediğini yazdım aksine, ama anlayana madalya takmak lazım. ülkü ocakları hakkında bir eleştiri yazıyorum, kimse bir satırını anlamıyor. insanların ya niyetlerinde ya zekalarında bir eksiklik veya bozukluktan başka bir açıklama gelmiyor aklıma. nasıl biliyorlarsa öyle olsun.
not: tamam itiraf ediyorum, kimsede tırnak törpüsü yoktu ama ben her zamanki gibi çakımı cebimde taşıyordum o gün. mekanı "bastığımızda" silahlıydık yani. herkesi dövdük (!), paraladık (!), yerlerde sürüdük (!), mafettik. boşuna değildi yani ortalıkta gezen dedikodular. sonra ne oldu? hayır madalya takmadılar, akşam bi posta fırça yedik "abiler"den. "üçüncü dünya savaşını mı çıkarmak istiyor"duk, vs vs. aslan kızılcıkların her zaman forum yaptığı kantinde iki marş söyledik diye kötü olduk.
hiç kavga olmamış mıydı peki? olmaz mı? biz görevden alındıktan epey sonra, vaktiyle bizim pek bir görev verme lüzumu hissetmemiş olduğumuz bir kaç aşırı zeki cengaver, işi ele aldıklarında gidip yanlış kantindeki yanlış şahıslara müdahelede bulunma ihtiyacı hissettiler ve dayaklarını yiyip oturdular. yüz kişinin "namını çıkaran" üç kişi... elime geçirsem ben de döverdim kerataları. bunları niye anlatıyorum ki? üç vakte kadar aleyhimde delil olarak kullanılacak... çok da derdimdi ya...
(sirkencubin, 06.04.2003 20:32)
aynı zamanda bir derginin ismi.
(sirkencubin, 07.07.2003 09:09)
(sirkencubin 01/11/2011 19:55)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder