... yüz maymuna daktilo verdik, bu harfleri bir araya getiremediler, ilginç değil mi? elleri mi varmadı, nedir...
(sirkencubin, 23.03.2005 11:49)
allah hakkında söylenen "sonsuz iyi" biraz hristiyan teolojisinden veya felsefe kitaplarından çıkmış gibi duruyor, islam'ın allah inancı üzerinde konuşurken esmaü'l-hüsna'yı esas almak daha yerinde olur. diğer türlüsü dublaj/ adaptasyon/ oturmamış konfeksiyon ürünü havası taşıyor. hristiyanlığın tanrı anlayışı hakkında geliştirilmiş felsefi çözümlerin, islamın tanrı anlayışı için de aynen tekrarlanabileceğini düşünmek yerine, önce bu sistem nasıl bir şey sunuyor, ona bakmak daha yerinde olur. çözümlemelerin hangi oranda tekrarlanabileceğine dair görüşler, ancak bu yapıldıktan sonra anlam kazanabilir.
kelamcılar, akaidciler arasında allah'ın şer (kötülük) yaratması hakkında bir takım tartışmalar mevcut. mutezile allah'ın kötülük yaratmayacağını düşünüyor, buradan da kulların kendi fiillerinin yaratıcısı olduğu sonucuna varıyor. ehl-i sünnet ise, kötü fiilin yaratılmasının bizatihi kötülük olmadığı, ancak kulun seçiminin kötülük olduğu tarzında bir görüş ortaya koyuyor. konuyu araştırmak isteyebilecekler için, bu konuyla ilgili önemli bir kavram istitaat, hatırladığım kadarıyla, kader bahsiyle de ilgili bu, ayrıntılı bir okuma daha fazla bir kavrayış sağlayacaktır.
kısaca söylersek: ortada bir takım seçimler yapan bir kul ve kul ne seçerse onu yaratan bir tanrı var. olayın anafikri seçimler, sonuçları değil. elinizde bir kumanda cihazı var, ama hiçbir şeye kumanda etmiyor aslında, sadece siz hangi düğmeye basarsanız, onunla ilgili eylem, sizin dışınızda bir güç tarafından gerçekleştiriliyor. dışarıda gerçekleşenler sadece, sizin seçim yapmanız için kurgulanmış şeyler. siz öldürmekle öldürmemek arasında seçim yapabilesiniz diye öldürme diye bir fiil var mesela. dışarıda olan her şeyin bir simülasyon olduğunu düşünün bir an, iyilik-kötülük diye bir şey yok, sadece bir odaya kapanmış elindeki kumandayla oynayan biri var. öldürme tuşuna bastığında kimse ölmüyor, hırsızlık tuşuna bastığında kimsenin bir şeyi çalınmıyor, kimsenin malı mülkü de yok aslında, kimse de yok aslında, sanal gerçeklik ortamında bir oyun oynuyorsunuz. bütün fiziksel uzay, denenmeniz için var edilmiş bir simülasyon odası, seçimlerinizden başka bir gerçek yok... böyle bir kurgu içinde, yani çatı iyilik-kötülük üzerinden değil seçimler üzerinden kurulduğunda, niye kötülük var demenin anlamı kalmıyor. niye kötülük var sorusu, seçimlerinizin sonuçlarını görebilmeniz için şeklinde cevaplanabilir, böyle bir bağlamda. kötü ya da iyi, eylemleriniz, eylemlerinizin sonuçları ayrıntı sadece, aslolan seçimleriniz. "iyi ama bu bir simülasyon değil, tetiği çekiyorsunuz ve adam ölüyor, bu nasıl ayrıntı" denebilir. eğer adam ölmeseydi, seçim yapmanın bir ciddiyeti kalmazdı.
tanrı niye insanlara bu oyunu oynatıyor? görülen o ki, insanları bu oyunu oynasınlar diye yaratmış, varlığınızın anlamı bu. kurgu niye böyle? bilmiyorum, inanmak için bunu bilmem gerekmiyor.
(sirkencubin, 10.12.2007 16:26)
anlayamadığımız, bilemediğimiz. hz. ebu bekir'e atfedilen "idrakin aczini idrak, idrakin ta kendisidir" mealinde bir söz var. akıl bu işe uygun bir araç değil. maymunlar, amiplerden fazlasını idrak ediyorlar, ama insan kadarını idrak edemiyorlar. idrak kapasitenizin tükendiği bir sınır olması, o sınırın ötesinde bir şey yok anlamına gelmiyor. o halde anlayamadığımız şeye niye inanıyoruz? niye inanmayalım? inanmakla anlamak arasında zorunlu bir ilişki var mı? inanma mantıkla temellendirilemeyen bir başlangıç noktası, bütün akılyürütme sürecini belirliyor, süreç başlangıç noktasını açıklayamıyor. burada asıl anlaşılamayan inanma kavramı. inanma gözlem ve akılyürütme sonucunda bir şeye olasılık değeri atamakla ilgili bir şey değil. tam aksine, özellikle bunun yapılamadığı teklifler için sözkonusu. tasdik ya da red taklit yoluyla gerçekleşebileceği gibi, tahkik yoluyla da gerçekleşebilir. inanma zaten muhakemenin başladığı ve bittiği noktada olan bir iş. hiç öğretilmiş olmadığı halde, mesajı ilk duyduğu anda kabul veya reddedenler veya başta reddedip zamanla "içi ısınan" ve kabul edenler de mevcut. özetle bu bir kalp işi, bunu da belki psikolojiyle açıklarsınız, ama netice itibariyle inanmak için anlamak gerekmiyor.
insanı yaratan allah, yaratmasaydı hiç kötülük olmayacaktı, niye yarattı? buna benzer bir soruyu melekler de sormuştu. "hani, rabbin meleklere, 'ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti. onlar, 'orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.' demişler, allah da, 'ben sizin bilmediğinizi bilirim' demişti." (bakara, 30) insanı hayvanlardan ya da meleklerden ayıran yönü irade sahibi olması, yani iyiyi de kötüyü de seçebilmesi. allah'ın niye seçim yapabilen bir varlık yarattığını, niye bu seçimlerin bir kısmını ızdırapla ilişkilendirdiğini bilmiyorum. bunu kullar arasındaki ilişkilere bakarak oluşturulmuş bir adalet denkleminde tartma gereği de duymuyorum. kurulabilecek denkliklerin hiçbirinde tanrının karşılığı olabilecek bir şey yok. adalet eğer benzer durumda olanlara benzer davranmaksa, tanrı'nın benzeri yok. ölçebileceğiniz bir ölçek yok. taşa, ota, hayvana ve insana farklı farklı davranıyoruz ve aralarındaki kategorik farklara bakarak bunu adil buluyoruz. insanlar arasında hak sahibi olanla olmayana farklı davranıyoruz ve bu eşitsizliği adaletsizlik saymıyoruz. tanrı ile kul arasındaki farklılığın derecesini tayin edebilecek bir ölçeğe sahip değiliz ki, "ancak şu ölçüye kadar fark adil olabilir" diye bir kayıt koyalım.
sınırlı bir eyleme, sınırsız karşılık adil mi peki? karşılıklar, seçimlerin "matriksteki" sınırlı etkilerinin izdüşümü değil, dolayısıyla sözkonusu sınırlarla kayıtlı da değil. sınırlar sadece seçimlerin anlamını görebilmeniz için var. karşılıklar seçimlerinizin "dışarıdaki" izdüşümleri.
(bkz: insanlar uykudadır ölünce uyanırlar)
bu arada kurban eylemi arap kültürü ile sınırlı değil. altay bölgesinde türkler yak kurban ediyorlardı. hayvanın kuyruğu ritüel açısından daha önemli olduğu için yak bulamadıklarında at kurban etmeye başladılar. bir de güney amerika var, şu an aklıma gelen örnek, oralarda da epey bir kesim yapılıyordu.
allahu a'lemu bi's-savab
(sirkencubin, 11.12.2007 09:42)
(sirkencubin 25/10/2011 11:02)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder