31 Aralık 2012 Pazartesi

çizgisel tarih yaklaşımı



batı medeniyetinin temel yaklaşımıdır ve büyük oranda, batı medeniyetinin dinamik merkezini teşkil eden sermayedar sınıfının çizgisel tarihçesi ile ilişkilidir. sen kalk burgdan burga, şatodan şatoya dolaşan, derebeylerinin eteğini öpen, sosyal sınıflar arasında yeri olmayan gariban bir çerçi iken, kök sal, burjuva ol; krallarla elleşiverip derebeylerini tepele, bilginleri, filozofları, sanatçıları bilmemkimleri finanse edip kiliseyi köşeye sıkıştır, ayak takımını ayaklandırıp kralları devir, aristokrasiyi bürokrasiyle, politikacılarla ikame et, katlanarak çoğalan bilimsel bilgiyi, teknolojiyi kontrol et, tarihte görülmemiş bir iş olmak üzre, mensubu olduğun medeniyeti yörüngesiyle birlikte bütün gezegene hakim kıl; ondan sonra da ilerleme vehmine kapılma, olacak iş mi? her genç medeniyetin başına gelebilir bunlar, yakında geçecektir...

(bkz: ibn haldun)
#38276 - sirkencubin  - 13.05.2009   15:53


belki de doğrusal tarih yaklaşımı şeklinde ifade edilmesi daha doğru olurdu, hatta yükselen doğrusal tarih yaklaşımı da denebilirdi, çizgi deyince her şey bunun içine giriyor, imzam da bir çizgi neticede, ama pek bir şeye modellik edemiyor şimdilik. diğer taraftan bunun bir "model" olduğu akıldan çıkarılmamalı ve geometrik bir kusursuzluk aranmamalı; inişli çıkışlı, duraklamalı da olsa, belli bir noktadan başlayıp netice itibariyle yükselen parametreler sözkonusu sadece.

bu tarih anlayışını benimseyenlerin hatırı sayılır bir kısmının evrimi de benimsemeleri ilk anda mantıklı görünüyor, ama biraz düşününce, kafa karıştırıcı bir şeyler var ortada. eğer evrimi yönlendiren fizik ötesi bir gücün varlığına inanmıyorsanız, hele bir de evrende içkin bir anlamın olmadığına, bunun insan zihninin bir yakıştırması olduğuna inanıyorsanız, ortada bir düzenlilik olduğunu ve bunun belirli bir yönde ilerlediğini nasıl söyleyebilirsiniz? şu anki durumu "sonsuz zaman" boyunca tesadüflerin yığılması olarak açıklıyorsanız, bunu bir de doğrusal bir gelişmeyle ilişkilendiriyorsanız, "kemâl anının" gelişi için gerekli şart olan sonsuz zamanın, aynı zamanda "zevâl anının" gelişi için yeterli bir şart olması düşüncesini nasıl reddedeceksiniz? her şeyin çoktan bitmiş olması gerekmez miydi? bunun tek kaçış noktası bir döngünün sonsuz defa tekrarlanıyor olması.

toynbee, 'medeniyet yargılanıyor'unda doğrusal ve dairesel tarih anlayışlarını eleştiriyor ve yeni bir model öneriyor, bir takım dinamiklerin dairesel olarak tekrarlandığı, bazılarının ise doğrusal olarak ilerlediği bir model. hatırladığım kadarıyla bunu bir araba ile temsil ediyordu, tekerleklerin dairesel hareketi neticede arabanın okuna doğrusal bir hareket kazandırır. helezon bunu daha güzel ifade ediyor. şahin uçar'ın bahsettiği sarkaç hareketi de aslında helezon kapısına çıkıyor. iki zıt kutup arasında tekrarlanan bir hareket, iniş-çıkış, gidiş-geliş bir sinüs dalgası üretir, onu da açı olarak okuduğunuz zaman tekrarlanan dairesel bir hareket görürsünüz.

belki bu helezon modeline bir boyut daha eklenebilir: bilinen tarihin seyrine bakınca hadiselerin yığılma hızı artıyormuş gibi görünüyor. bu durumda helezonun sabit çaplı daireler üzerinde aktığını düşünmek yerine, ortak merkezli, ama çapları giderek azalan daireler üzerinde aktığını düşünebiliriz, bu da bize bir helezon değil, karar noktasına doğru cereyan eden bir girdap şekli verir.
#185647 - sirkencubin  - 14.05.2009   08:56

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder