1 Kasım 2011 Salı

kirli sarı varoş tonu / ekşi

bu ton nasıl elde edilir?
bir adet abstrakt merdanesi gereklidir. elle de yapılır, ama makinayla daha kolay. ayrıca mekanik makina yeteri kadar yeterli, elektrikli, dijital ot kök olanlar para tuzağı. bu makina biraz kıyma makinasına, biraz rahmetli dedemin evinde neredeyse otuz yıl önce gördüğüm, kolunu çevirdikçe bir tarafından süt, bir tarafından yağ gelen makinaya benzer. önce geniş ve sivri bir bıçakla merkezden ayırdığınız şehir muhitinden bir avuç alır ve makinaya atarsınız. kolu çevirdikçe oluklardan bir sürü renk akar. bir tanesi de budur. merkez parçalardan da bu renk elde edilebilir, ama hem saf halini elde etmek çok zordur, hem miktarı az olur.
(sirkencubin, 14.12.2004 10:20)


uygun miktarda tu-kaka tonuyla birlikte kullanılırsa fantastik kitsch şaheserler elde edilebilir. arabesk motifler tercih edilmelidir.
(sirkencubin, 14.12.2004 10:25 ~ 10:25)


neredeyse unutulmuş bir masalın son yudumundan sonra artakalan bir buruk tattır. mestlik gelip geçtikten sonra hükümferma olan baş ağrısıdır.

evvel evvel iken, tengireklerinde has yünler eğirip, bin bir şifalı kökle, yaprakla boyayan, halis ipeklerden lâhûrî şallar dokuyan dedelerin, ninelerin torunları; çıkrık kırıldıktan sonra ne yapacaklarını bilemez olmuşlar. memleketin suyu çıkınca, şehirdekiler evropa yollarını komşu kapısının yolu bilmiş. köyde ekmek kalmayınca, köydekiler heybelerine azık namına ne kaldıysa, üç-beş, doldurup sırtlarına vurmuşlar, kel kafalarını kaşıya kaşıya şehrin yolunu tutmuşlar. lakin gölleri ayran eden cedlerin ahfadı olmakla iş bitmiyormuş. ahir zamanda evvel zaman masallarının sihri geçmiyormuş. köyde köy kalmadığı gibi, şehirde de şehir kalmamış. şehirler kent olmuş, kentler polis olamadan, metropol, megapol olmuş. koca bir derya ki maya tutmaz... bir kaşık yoğurttan da olmuş neticede bizim zamane keloğlanları, tulumbaya su kaçırmışlar.* tanımefendilerin gergefleri kırıkmış hep. fatih-harbiye tramvayını fokstrotlar kaçırmış. son safânın mehtâbı da laila'da batmış. olup biteni ağzı açık seyrediyormuş keloğlanlar ya, kızmamak gerek. şehrin padişahının bile başı beladaymış. halis bursa kumaşlarının yerine gelen, acayip frenk kumaşlarından kaftan biçmeye çalışmış terziler, olmamış. redingot kesip, istanbulin dikmişler; iğnelerini minilere batırıp maksilerden çıkarmışlar, kaç türlü kılık denemişlerse, sultan kıza bir kıyafet yakıştıramamışlar.

masalın sonu genlerinizde yazıyor zaten, söylesem spoiler olmaz, sultan kızın derdinin devası, kaf dağında yedi ejderin beklediği peri padişahı şahmaran sultan sarayının hazinesindeki altın gergef. onu bulup gelmek de, nesli münkariz olmuş nâmdâr sipahilere, mest-i hâb-ı bâde-i frengistan olmuş, kendin unutmuş çelebilere değil, yine bizim kel kafalı köylü çocuklarına düşüyor. ya bu ejderler güdülecek, ya bu diyardan gidilecek. ötesi yok.
(sirkencubin, 14.12.2004 11:37)


kimi zaman yerini gomoniz kızılına bırakan ton. boyadan yana bir sıkıntımız yok, çok şükür.
(sirkencubin, 16.12.2004 12:01)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder