"et-tekrarü ahsen/ velev kane yüz seksen"
kitab, peygamber veya islam diniyle ilgili herhangi bir bahiste hakaret konusu gündeme geldiği zaman, bir kısım komikleri bırakın, hiç beklemediğiniz insanlardan bile tuhaf tepkiler alabiliyorsunuz. bunu yazmaya gerek olmamamalıydı, bu kadar okuyan, düşünen insanın olduğu bir yerde, ama madem ihtiyaç hasıl olmuş, tane tane yazalım efendiler.
kitaba, peygambere inanmıyorsanız, saygı duymuyorsanız, saçma buluyorsanız; bu sizin probleminiz, öldüğünüzde allahla aranızda halledersiniz. bunları tek başlarına hakaret kapsamında değerlendirmiyoruz. saygı duymak derken, sizin konuya karşı içsel tutumunuzdan bahsediyoruz, ne hissettiğiniz, ne düşündüğünüz, vicdani kanaatiniz...
kitaba, peygambere inanmıyor, saygı duymuyor, saçma buluyorsanız ve bununla yetinmeyip kanaatinizi izhar ediyor, fikrinizi beyan ediyorsanız, yani bu konudaki duygu ve düşüncelerinizi başkalarına da açıklıyorsanız; bu da sizin probleminiz. insanlar doğaları gereği yanılabilirler, hatalı beyanda bulunabilirler, konu hâlâ allahla aranızda.
fikir beyan etmekle yetinmiyor ve bunu pespaye bir tarzda, aşağılayıcı mahiyette, hakaretamiz bir üslupla yapıyorsanız, bu noktada konu allahla aranızdaki bir konu olmaktan çıkıyor, kullar da işin içine giriyor. konunun günah boyutu, yine allahla aranızda, yevmü'l-fasl geldiğinde rabbinizin huzuruna daha büyük, okkalı günahlarla çıkmak istiyorsanız, bu da yine sizin probleminiz. ancak üslubunuzun düşüklüğü sebebiyle aynı zamanda inananları rencide etmiş oluyorsunuz. bir şeye inanmadığını ifade etmek başka, alay etmek çok başka şeyler. bir insanın babasına, anasına sövdüğünüzde neden sinirleniyorsa ve bu yaptığınızı ifade özgürlüğü ile haklı çıkaramıyorsanız, neden insanlar, birileri nazım hikmet'e, deniz gezmiş'e, atatürk'e veya insanların cidden değer verdiği birilerine, hayatı kadar, belki daha fazla önemsediği kavramlara karşı benzer bir tutum içine girdiği zaman tepki veriyorlarsa ve neden bu tepki yasalarla destekleniyorsa, o sebepten dolayı insanların kutsal saydıkları şeylerden bahsederken dikkatli bir üslup kullanmak zorundasınız. saygı duyun duymayın, kimsenin derdi değil, kimse kimsenin bekçisi değil. ama saygısızlık edemezsiniz. saygı duymamakla saygısız davranmak arasındaki farkı açıklamak gerekiyor mu hâlâ, bilemiyorum.
insanlar arasında ortak kabul görebilen, evrensel olabilecek tek şey mantık. o da saltlığı yüzünden aslında tam bir sorun çözücü değil, öncüllerinizle çıkarımlarınız arasındaki tutarlılığı, yargılarınızın kurguladığınız kategorizasyona uygunluğunu denetleyebiliyor ancak, öncüllerin doğruluk değerine bağımlı olduğu için evrensel ortak zemin oluşturma konusunda yetersiz. kimilerinin anlamadığı konu şu: inançsız insan olmaz, bilgi inancın bir türevidir. bir şey bilebilmek için önce bir şeylere inanmanız gerekiyor. ispatlarınızı sonsuza kadar sürdüremediğiniz için bir yerden başlamanız, yani bir şeyleri ispatsız olarak doğru kabul etmeniz gerekiyor. sonuçta bir şey bilmek, bir fikir sahibi olmak için ilk adım bir şeylere inanmak. bu da hangi sistem olursa olsun evrensel kabul görme ihtimalini ortadan kaldırıyor. farklı sistemlerin çeliştiği noktalar olması kaçınılmaz. çelişkiler çatışmaya döndüğünde, ortak teorik zemin oluşturamasanız bile, ya tolerans ve iletişim yoluyla en hasarsız ortak uygulama yolunu arayacaksınız ya da sorunu kuvvet kullanarak çözeceksiniz, bunların dışında bir ihtimal yok. ifade özgürlüğünün ardına saklanıp hakaret özgürlüğü diye bir saçmalığı savunmaya kalkarsanız, kafa kırma özgürlüğü de gündeme gelir. buradaki sorunumuz bu.
(sirkencubin, 05.12.2007 08:55)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder